Resûlullah ﷺ ” Sirke ne güzel katıktır! Benden önceki nebilerin katığıydı, Allah sirkeyi mübarek kılsın, sirke olan evde fakirlik olmaz. “ dediği sirke için de, A.Basıt Seyyid, şunları kayıt ediyor: İştah açıcı özelliğinden başka,
Sirkenin, damar setliğini önlediği ve yumuşak tuttuğu gerçeği tıbben bilinmektedir. Bir önemli görevi de,
Bir kısım fazla yağları da gıdaya dönüştürerek yağ olmaktan çıkartıyor. Batıda, bazı büyük ve lüks lokantalarda,
Küçük miktarda aperatif yiyecekler olmak üzere, masalarda az miktarda sirke katılmış zeytin yağı konulmaktadır.
Daha sonra gelişen İslâm tıbbına dev eserler veren İbn-i Sînâ olmak üzere, bir çok ilim adamı sirkenin özelliklerinden bahsederler.
Ancak, modern tıbbın ve eczacılığın baskısı sebebiyle uzun süre elma sirkesi ile yapılan tedavi unutulmaya yüz tutmuş. Şifa kaynağı olarak tekrar keşfedilmesini öncelikle Amerikalı tabib Dr. De Forest Clinton Jorvis’
( 1881 – 1945 ) Sağlamıştır. Bu işe gönül vermiş olan doktor, hastalarının yaptığı sirke mayalama işlemlerini,
Notlarına kaydetmiştir.
Tıp otoritelerine göre, günümüzde elma sirkesi, şifa kaynağı olarak gerçek bir rönesans devri geçirmektedir.
İster dahilî, isterse de haricî kullanımda, vücudumuzun her bir parçası, sirkenin içindeki değerli maddelerden,
Hayatımız için önem arz eden çok sayıda mineral ve vitaminlerden yararlanmaktadır.
Akut ve kronik sağlık problemlerin elma sirkesiyle tedavisinde püf noktası sayılmaktadır. Cilt rahatsızlıkları,
Yaralanma ve güneş yanığında olduğu kadar baş ağrısı, mide rahatsızlığı ve kadın hastalıklarında kişiye,
Hem güç – kuvvet verir, hem de kişiyi dinlendirebilir. Mucizevi tesirini soğuk algınlığı ve ateşli durumlarda da, gösterir. Günümüzde yürütülen araştırmalar sonucunda elma sirkesinde; Vitaminler, mineraller ve tabii asitler,
Başta olmak üzere birtakım değerli maddelerin bulunduğu keşfedilmiştir.
Resûlullah’ın ﷺ bir çorba kaşığı miktarında zeytin yağına, iki damla sirke koyup arpa ekmeğiyle yemesi,
Bu yiyecek ve içeceklerin tercihi ve bu yiyeceklerle içeceklerdeki ölçü ve miktarı elbette tesadüf değil.
Zira, vahiy ve ilhama olan Resûlullah’ın ﷺ yiyecek ve içecekleri, ilaç gibi olduğu tıp otoriteleri tarafındandır.
Burada akla bir soru takılabilir, acaba Resûlullah ﷺ yaşadığı çevrenin şartları ve geleneği gereği olarak,
Bu yiyecek ve içecekleri alıyor ve tavsiye ediyor, yoksa özellikle seçiyor mu?
A.Basıt Seyyid bu soruyu şöyle cevaplıyor:
Resûlullah’ın ﷺ yiyip içtiği yiyecekler ve içeceklere baktığımızda görüyoruz ki bunların bir kısmı,
Arap yarım adasında bulunmamaktadır. Mesela, elma. Sünnette geçen sirke elma sirkesi olduğu rivayet ediliyor.
Mercimek, hardal, balık ciğeri ve Hindistan da yetişen bazı bitkisel gıdalar sayılabilir.
Demek ki Resûlullah ﷺ en faydalı olan sağlık için adeta bir ilaç hükmünde olan bu gıda ve besinleri,
Özellikle seçiyor, bu da ancak gizli vahiy ile olabilir.
Yeme, içme ve tedavide, Resûlullah’ın ﷺ kullandığı ve tavsiye ettiği yiyecek ve içeceklerin tesadüf olmadığı,
Vahye dayalı olduğu şu rivayetle sabittir; Müslim’de rivayet edilen bir hadis-i şerife göre;
Necran’da Şamerdel bin Kabbas el-Kab’i adında bir kahin vardı, mahir bir tabibdi. En zor vakalar için o .çağrılıyordu. İran ve Bizans’tan hastalar ona gelirdi. Ona son Peygamber Hz Muhammed’den bahsettiler.
Medine’ye gelerek Hz Peygamber ile görüştü. Öğleden ikindiye kadar Resûlullah’a ﷺ bazı hastalık ve tedavisiyle ilgili ne kadar sorusu varsa hepsini sordu. Resûlullah ﷺ bütün sorularına doğu cevaplar verdi.
Sıra Resûlullah’a ﷺ geldi. Ve ona soru sormaya başladı, Şamerdel kendisine sorulan her soruya bilmiyorum,
Diye cevap veriyordu. Sonunda Resûlullah’ın ﷺ önüne diz çökerek ” Anladım ki sen Allah’ın Peygamberisin. “
Dedi ve Müslüman oldu.