!!.Şeytan ve Mekke müşriklerin aklı ve Maddeci akılla anlaşılmayacak ayetler.!!

Allah-u Teâlâ; Hz Adem’i yarattı ve meleklere Adem’e secde etmelerini emretti.
“Meleklere “Adem’e secde edin” Dediğimizde iblis dışındakiler derhal secde ettiler; O direndi, büyüklendi ve kâfirlerin oldu.” (Bakara, 34)
Ancak şeytan secde etmedi. Gerekçe olarak “Beni ateşten onu topraktan yarattın.” (A’raf, 12)
Şeytan (aleyhillane) bu şekilde akletti ve böyle bir sonuca vardı. Kendinin ateşten, Adem’in topraktan yaratılmış olması sebebiyle ona secde etmesinin doğru olmayacağı sonucuna vardı. Delili ise aklıydı, aklını kullandı.

Müşrikler tamamen batîl bir itikatla kendi yollarına inatla devam ettiler. delillerinden bir tanesi de; Akıl idi. Bunun için imam Mâtürîdi’nin tespitini unutmayalım.
“Yetişme tarzı, çevresinin kendisine telkin etmiş olduğu bir kısım ezberci cümleler, beslendiği kaynaklar ile kişinin aklının şekillenmesi, artık aklını o eksende kullanmasında etkili olur.”

Mesela bir müşrik; Tevhid’in olmadığı ve birçok ilâhın varlığına inanılan bir devirde doğmuştur. Birçok ilahtan medet beklemek,
batîl inancının gereğidir. Kendisi ne tevhid inancını telkin eden bir peygamber geldiğinde şöyle diyor;
“Kendi içlerinden bir uyarıcı geldiğinden dolayı şaşırdılar ve dediler ki; bu tam bir sihirbazdır ve çok yalan konuşan biridir. İlahları tek bir ilâha mı evdeyim indiriyor? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” (Sa’d, 4-5)
Bakınız, burada Müşrikler bir tek ilahın olmasının “Şaşılacak bir şey” olduğunu ifade ediyorlar. Gerçekleri ise kendilerinin yıllardır babalarından, dedelerinden görmüş oldukları inanç birden çok ilâhlara inanılmasıdır. Bu ayet ise Allah’tan başka hiçbir ilâhın olmadığını ifade buyuruyor. Müşriklerde tam aksine bunun taaccüb edilecek bir inanç olduğunu iddia ediyorlar.
Netice olarak “Akla muhalif bir şey ve böyle bir şey kabul edilemez.” Diyorlar. Bu durumda ortaya şu sonuç çıkıyor; Müşriklerin şirk inancı üzerinde ısrar ederken kullandıkları delil mutlak manada bir akıl değil “Kendi akılları” idi

Velîd b. Muğire’yi düşünün…
Allah-u Teâlâ onun hakkında buyuruyor ki; “O çok düşündü ve bir ölçü koydu. Kahrolasıca nasıl da ölçü biçti.” (Muddesir, 18)
Bakın burada Velîd b. Muğire’nin kendince akletmesi ve ölçüp biçmesi var. Ancak Allah-u Teâlâ hemen devamında “Kahrolasıca nasıl da ölçü biçti.” Buyuruyor. Çünkü bu düşünce kur’an-ı Kerim ile ilgili “Bu ancak bir beşer sözüdür.” (Muddesir, 25) sonucuna götürmüştür. Bu da akıl yürütmedir. Ama kendi aklını yürümektir.

Übeyy b. Halef hakkında Yâsin süresinde,
Bir ayeti kerime gelmiştir. Übeyy b. Halef, Efendimize geliyor ve mezarı eşeleyip bulmuş olduğu birkaç kemiği getiriyor. Onları elinde ufalayarak; “Şu kemikler çürümüşken, bunları tekrar kim diriltecek?” (Yasin, 78) diyor. Hatta başka bir Ayet-i Kerime de; “Elbette siz, çürüyüp ufalandıktan sonra yeniden diriltileceksiniz.”
Diyen kişiye müşrikler; Yine inkâr edenler şöyle dediler: “Çürüyüp ufalandıktan sonra sizin yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi? Allah’a karşı yalan mı uydurdu, yoksa onda delilik mi var?” (Sebe, 7-8) demişlerdir. Demek ki biz akla çağırdığımızda birisi de çıkar bize böyle örnek sunarsa ” Müşrik de bir insan, o da kendince akıl yürütüyor ve böyle bir itikada ulaşmış, böyle bir inancı benimsemiş.” Derse, işte o zaman Biz hangi akla talip olmamız gerektiğini sorgulamamız gerekmektedir.

 Maddeci akılla anlaşılmayacak ayetler.

“Kur’an akıl ve çelişmez.” İddiasını ve buna karşı bugün sloganlarını, ateistlerin iddialarını ve bilimin ortaya attığı ve naturalist felsefenin Amentü kabul etmiş olduğu kuralları bir düşünelim. Bu bağlamda iddia sahiplerine karşı bir ateist itiraz sadedinde şu ayeti gösterse, “Öyle taşlar vardır ki Allah’a karşı duymuş olduğu haşret duygusundan dolayı aşağı yuvarlanır.” (Bakara, 74)
İdda sahipleri bugün ateistlerin tekelinde olan naturalist bilime, aklı nihaî seviyede kullandığını iddia eden bu anlayışa, dağdan düşen taşın Allah-u Teâlâ’nın korkusundan dolayı düştüğünü izah edebilirler mi?

Kur’an akılla çelişmez iddiası kime ve nerede göredir? Mesela bu ayet bağlamında konuşuyorsak size göre de çekilmez bize göre de çelişmez. Ama bir Ateist çıkıp, “Kur’an’da akılla çelişen bir sürü ahkam ve ayetler vardır. Alın size taşlarla ilgili bir örnek. Siz bize bunu izah edemezsiniz.” Diyecektir. Çünkü ateizmin yegane beslenmiş olduğu temel felsefi kaynak materyalizmdir. Ateizm, eşittir maddeyi yegane hakikat, gerçek olarak görmek olan materyalizm demektir. Madde dışı metafizik aleme dair hiçbir şeyin olmadığını ve tamamının hayelden ibaret olduğunu savunmak demektir. Bugünkü bilimin erkini elinde tutan zihniyet de bu anlaşılır.

Başka bir örnek verecek olursak; Kur’an’da; Hz. Musa ile ilgili bir kıssa anlatılır.

O dönemde yaşayan bir insan ölüyor. Sonra Allah-u Teâlâ onun katilinin nasıl bulunabileceğine yönelik şu ayeti kerimeyi buyuruyor;
“O ineğin kuyruk kısmı ile o adama vurun. İşte ölüleri cenab-ı Hak böyle diriltir.” (Bakara, 73)
Şimdi iddia sahibini soruyoruz. Bir ineğin kuyruğu ile ölü bir insana vurulması ve o insanın da dirilmesi ve kendisini kimin öldürdüğünü haber vermesini ateistlerin aklına izah edebilir misiniz? Naturalizmin kirleriyle pas tutmuş bir ateist zihniyetine bunu nasıl izah edeceksiniz? İşte bugün tam da bu noktada iddia sahiplerinin ateistlere, düşmanlarına, bugünkü materyalist zihniyete dayanabilmek için, Yok öyle değil böyle değil diyebilmek için, Kur’an’ı nasıl tahrif ettiklerini, Aslında bugünün ateist zihniyetli bilimini vahye nasıl tercih ettiklerini görmekteyiz.

Diğer bir misal; bugünün biyoloji kurallarını düşünün. İnsan nesli, anne ve babanın bir araya gelmesiyle çoğalan bir nesildir. Bu biyolojik olarak hiç ıskalanmamış, istisnası olmamış olan bir kuraldır. Ancak kur’an-ı Kerim’de Hz. İsa’nın babasız dünyaya geldiği haber veriliyor. Allah-u Teâlâ bu hususta şöyle buyurmuştur;
“İffetini korumuş olan kadını an. Ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu alem için bir ayet kıldık.” (Enbiya, 91) böylece Meryem diyor ki; “Meryem, ‘ben iffetsiz olmadığım ve bana bir beşer dokumadığı halde nasıl çocuğum olur’ dedi.” (Meryem, 20) Bunu iddia sahipleri nasıl izah edecektir?

Keza bugünkü tabiat kuralları düşünün.
Hz. İbrahim’in ateşe atılma hadisesini hatırlayalım. Hz. İbrahim’i tutuyorlar ve ateşe atıyorlar. Allah-u Teâlâ buyuruyor ki;
“Biz ateşe soğuk ol, selamet ol ve İbrahim’i yakma dedik.” (Enbiya, 69)
Bunu aklınızla izah edebilir misiniz?

Sonra; Ashabı Kehf’in mağarada üç yüz dokuz sene uyuma hadisesini düşünün. Üç yüz dokuz yıl mağarada kalıyorlar, ölmüyorlar ve sonra uyanıyorlar. Kur’an akılla çelişmez diyenlerin bu iddiası, aslında Kur’an’ı yegane kaynak kabul edip, sünneti inkâr edebilmek için kullandıkları bir iddiadır.

  • Kur’an’ı yegâne kaynak kabul edenler için, Sadece Kur’an akılla çelismez.
    Diğer kaynaklar çelişir. (Bazılarına göre de; Akılla uyuşan kaynaklar kabul edilebilir; Akılla uyuşmayan kaynaklar kabul edilmez.)
  • Kur’an’ı ve sünneti beraberce, kabul edenler için, Efendimizin ﷺ sözleri de akılla çelismez.
  • Ateiste göre, Kur’an ve sünnetin tamamı,
    Aklın muhaliftir.
  • Müşriğe göre, tevhid inancı tamamen aklın dışında, aklın tamamen reddedeceği bir ilkedir.
  • Şeytana göre, Allah-u Teâlâ’nın emirlerini dinleyip topraktan yaratılmış bir beşere secde etmek, aklın kabul edeceği bir şey değildir.

Burada 5 tane akıl modeli sıraladık. Bu “Akıl” modellerinin daha da arttırılması mümkündür.

Şimdi soruyoruz… “Akletmiyor musunuz?” İfadesi bu akılların hangisine hitap etmektir?

Müşrikler de, Şeytan da, Ateistler de, iddialarının mesnedinin akıl olduğunu iddia ediyor. Fakat ortada bu akılların hepsinin farklı neticelere ulaşması gibi bir garâbet vardır.

Dolayısıyla şunu söylemek durumundayız.
Allah; Akledin demişse, nasıl akledileceğini göstermiştir. İşte Kur’an-ı Kerim tam olarak; Bu akılla, yani Allah’ın beyan ettiği ölçüde akletmeyle çelişmez. Kur’an ve sünneti, sahih usül ve menhec ile incelediğinizde idrak etmeniz ve buna ulaşmanız mümkündür.

İlk aşırlardan itibaren sahabe, Tabiîn ve sonraki islam uleması bunu yapmıştır. Dolayısıyla yeni arayışların içine girmenin bir anlamı yoktur. Yeni arayışlar içerisine girmek, asrımızda ortaya çıkan söylemlerin altında boğuluşumuz, ezilişimizden kaynaklanan bir reflekstir.

Bunlara karşı mukavemet gösteremiyoruz.
“Asrın idrakine söyletmeliyiz islam’ı” Tam da bu noktaya muvafıktır. Asrın bir idraki, Bilimin tartışılmaz kabul ettiği bir takım dogmalar var. Naturalizmin okullarda öğrettiği, Fen derslerinde verdiği ve tartışılmaz dediği bir kısım Amentü kuralları var. Bugünün modern Müslüman’ı tarafından bunlar öncelenmiş ve benimsenmiş. Halbuki Kur’an’ın hakikatleri var.
Vahiyle sabit olmuş hakikatlerimiz var. Bizim bu gerçekleri sümen altı yapamayız. İddia sahiplerinin yaptığı gibi (Hâşâ) sünneti gözden çıkarsak Kur’an ayetlerini ne yapabiliriz?

İşte yıkılmaz gibi gözüken bu asrın tabularına dini kurban etmek, uygun hale getirmek, asla ve kat’a Kur’an’ı akılla anlamak demek değildir. Hadise bundan ibarettir.

Sosyal Ağda Paylaş

Bir yanıt yazın