Ömer’den ( radıyallahu annh ) rivayetle, şöyle demiştir. Resûlullah ( ﷺ ) şöyle buyurmuştur;
” Ölen kimse yakınlarının ağlamasından dolayı azab görür. “ Buhârî, Cenâiz 45 ; Ebu Davud, Cenâiz 29 )
Hadiste böyle belirtiliyorken Fatır süresi 18 Ayette ” Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklemez… “
Necm süresi 38. Ayette “ Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez. “ buyuruluyor.
En’am süresi 164 Ayette ” De ki: “Her şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mı arayayım? Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir. “ Buyuruluyor.
Bu Ayet-i Kerimeleri delil getirerek bu husustaki hadisleri inkâr ediyorlar. Oysa bu hadisler hakkında aynı itirazı Aişe annemizde yapmış ve bu hadislerin yanlış anlaşıldığını bildirmiştir.
Abdullah ibn Ömer ( radıyallahu anh ) şöyle diyor;
” Allah, Ebu Abdurrahman’ı bağışlasın, yalan söylememiş fakat unutmuş veya hata etmiştir. Olay şöyledir;
” Resûlullah ( ﷺ ) bir Yahudi topluluğuna uğramış, onlar ölen bir kimse için ağlıyorlarmış. Resûlullah ( ﷺ ) onlar için,
” Onlar şu ölüye ağlıyorlar halbuki o azab görüyor. “ buyurmuş.
O dönemde dahi Resûlullah’ın ( ﷺ ) konumuzda geçen rivayetteki sözleri yanlış anlaşılmıştır. Oysa olayın yanlış anlaşıldığını,
hadiste kastedilen ağlamadan azab görecek olanların müminlerin ölenleri değil, zaten azab gören kâfirlerin ölüleri olduğunu,
Aişe annemiz izah etmiştir. Yani kâfirlerin ölülerinin, yakınlarının ağlamasıyla azapları artacaktır. Bu da onlar için ayrı bir azab olacaktır.
Bu hadisi güya Kur’an’a arz edip, ona uymuyor diye sevinerek hadislere saldıranlar, on dört asır öncesinde de hadisleri kendileri gibi yanlış anlayanların olduğunu görmüyorlar. Oysa mesele yanlış anlayanlar anlasın diye daha önce zaten açıklanmıştır. Doğru din,
Okuyan ve araştıranlar için kıyamete kadar var olacak. Almasını bilen alıp hidayete tâbi olacak, almasını bilmeyenler ise yoldan sapıp dalalete sürüklenecektir.