Dua kulluk makamının en üstünüdür. Efendimiz ﷺ ” Dua ibadettir. “ dedikten sonra şu Ayet-i Kerimeyi okudu: Rabbimiz şöyle dedi:
Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi gururlarına yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir. “ ( Tirmizi )
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak. ( Furkan, 77 )
Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya.. Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti. ( Enam, 43 )
Bu ve emsal Ayet-i Kerimelerden de anlaşılacağı üzere dua Müslüman için vaz geçemeyeceği amellerdendir. Bununla beraber günümüzde bunca dualar yapılmasına rağmen adeta dualarımızın kabul olunmadığı tevehhüm edilmektedir. Asrımızda Müslümanların içinde bulunduğu sıkıntılar da bu tevehhümün tezahürü olarak değerlendirilir.
En-Numan b. Beşir ( Allah ondan razı olsun ); Efendimizin ﷺ şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
” Dua ibadetin ta kendisidir. “
Efendimizin ﷺ Hadis-i Şeriflerini incelediğimizde duanın kabul edilmesinin şartlarının genel olarak iki ana kısma ayrıldığını söyleyebiliriz.
- Umumî şartlar:
- Hususî şartlar:
Umumî şartlar:
Sıla-ı rahim : Sıla-ı rahim; Akrabalık bağlarını gözetme, koparmama, akraba ve yakınları ziyaret etme, hallerini ve hatırlarını sorma, gönüllerini alma anlamlarına gelen bir terimdir. Dinimiz, insanlar arası ilişkilere önem verdiği gibi özellikle yakınlardan başlayarak, Anne, baba ve sırasıyla diğer akrabaların ziyaret edilip gözetilmesine de son derece önem vermiştir. Bunun aksinin, uygun bir ahlâk olmadığını amellerin ve duaların kabulüne mani olduğunu açık bir şekilde bildirmiştir. Ebu Hureyre’nin ( Allah ondan razı olsun ) rivayet etmiş olduğu bir Hadis-i Şerifte, Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor: ” Ademoğlunun amelleri perşembeyi cumaya bağlayan gece de Allah’a arz olunur. Sıla-ı rahimi kesenlerin amelleri kabul olunmaz. “ ( Ahmed b. Hanbel: 10272 ) Ebu Hureyre’nin ( Allah ondan razı olsun ) rivayet etmiş olduğu bir Hadis-i Şerifte, Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor: ” Kulun duası, acele etmediği, sıla-ı rahimi kesmediği, bir de günah bir şeyi talep edecek bir dua etmediği müddetçe kabul olunur. “ Bu minvalde Peygamber Efendimiz’den ﷺ rivayet edilen daha birçok Hadis-i Şerif mevcuttur.
Helal Gıda: Müslüman için en önemli hususlardan biri, hiç şüphesiz helal gıdadır. İnsan mideden beslenmektedir. İnsanın diğer uzuvları da mideye gelen gıdalarla gıdasını almaktadır. Şayet midedeki gıda haram olursa oradan beslenen göz elbette harama bakmaktan haz alacak, Helale bakmaktan zevk almayacaktır. Aynı şekilde haramla beslenen el, ayak, kulak haram işlerle, meşgul olmak isteyecek, helalle meşguliyet onlara çok ağır gelecektir. Zira gıdası haramla olmuştur. Sonuç olarak El, ayak kulak, göz ve diğer uzuvlar haramdan zevk alacağından kişi ibadet zevkinden mahrum kalacaktır. İbadet zevkinden mahrum olan kişi elbette ibadeti, ibadet aşkıyla değil yapıyorsa yapılması gereken bir görev gibi ruhsuz bir şekilde yapacaktır. Neticede duaları kabul olunmayacaktır. Ebu Hureyre’nin ( Allah ondan razı olsun ) rivayet etmiş olduğu bir Hadis-i Şerifte, Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor: ” Ey insanlar! Allah Teâlâ hazretleri temizdir, ancak temizi kabul eder. Allah Teâlâ Peygamberlere neyi emrettiyse müminlere de onu emretmiştir. ” Efendimiz ﷺ sonra, şu Ayet-i kerimeleri okudu: Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim. ( Müminin, 51 ); Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin. ( Bakara, 172 ) Efendimiz ﷺ bu Ayet-i Kerimeleri okuduktan sonra uzun yoldan gelmiş üstü başı tozlu ve dağınık bir adamdan bahsederek şöyle buyurdular: “( Bu kişi ) Ellerini semaya uzatarak ” Ya Rabbi, Ya Rabbi ” ( der ); Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haram. Böylesinin duası nasıl kabul edilsin? “ ( Müslim )
Emr-i bi’l mârûf nehy-i ani’l münker : Emr-i bi’l mârûf nehy-i ani’l münker; ” İyiliği emretmek kötülükten men etmek “ manasına gelen, bu ümmetin en belirgin özelliklerindendir. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir. ( Al-i İmran, 110 ) Müslüman için, yanında yapılan yanlışlıklara duyarsız kalmak düşünülemez. ” Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. “ zihniyeti İslâm ahlâkı değildir. Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor: ” Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle düzeltsin, şayet buna yetiremiyorsa lisanıyla, Buna da güç yetiremiyorsa kalbiyle ( Buğz etsin. ) Bu ise imanın en zayıfıdır. ( Müslim ) Diğer bir hadiste ise Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor: ” Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki ya Emr-i bi’l mârûf nehy-i ani’l münker yaparsınız veya yakında Allah sizin üzerinize azap gönderecek. Sonra dua edersiniz de duanız kabul olunmaz. “ ( Tirmizi )
Hususî şartlar:
Dua ederken kalbin gafil olmaması : Bunun manası şudur: Mümin dua ederken adet yerini bulsun diye değil, can-i gönülden, gerçek manada Allah’a dua etmelidir. Tıpkı insanlardan umudunu yitirip zulüm altında kalan müminin Allah’a yakarışı gibi. Aciz olma halinde nasıl Rabbimize dua ediyorsak, normal hallerde de böyle dua etmeliyiz. Ve şunu itikat etmeliyiz ki; Dua mümin için ikinci bir iş değildir. Belki sebeplerin oluşması veya kolaylaşması için Rabbimizin kullarına vermiş olduğu en önemli etkendir. Ebu Hureyre’nin ( Allah ondan razı olsun ) rivayet etmiş olduğu bir Hadis-i Şerifte, ” Dualarınıza icabet edileceğine inanarak Allah’a dua ediniz. Şunu biliniz ki Allah-ı teâlâ hazretleri örtünmüş gafil bir kalpten hiç bir dua kabul etmez. “
Duada aceleci olmamak : Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor: ” Kulun duası aceleci olmadığı, sıla-ı rahmi terk etmediği bir de günah bir şeyi talep edecek, Bir dua etmediği müddetçe kabul olunur. “ Acele etmek ne demektir? diye sual edildiğinde, Efendimiz ﷺ şöyle cevap verdiler: ” Kul, çok dua ettim ancak kabul olduğunu görmedim der ve dua etmekten yorularak duayı bırakır. ” ( Müslim )
Günah bir şeyi talep edecek bir duada bulunmamak : Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor: ” Yeryüzünde hiçbir Müslüman yoktur ki,
sıla-ı rahmi terk etmediği veya günah bir şeyi talep edecek bir duada bulunmadığı müddetçe Allah’a dua edecek olsa,
Mevlâ istediğimi ona verir veya, Onun misli bir kötülüğü ondan çevirir. ( Tirmizi )
Netice; Duanın kabulü için umumî ve hususî olmak üzere altı şart vardır. Bunların ilk üçü umumî diğerleri de hususî şartlardır.
umumî olanlar her daim riayet edilmesi gereken şartlardır. Hususî olanlar ise dua esnasında riayet edilmesi gereken şartlardır.
şartlarına riayet edilerek yapılan duaya Allah-ı teâlâ Hazretleri icabet eder. Bu icabetin tezahürü; Kulun istediğinin dünyada verilmesi veya günahına kefaret olması veyahut da ahirette mükafatlandırılmasıdır.
Dua yaparken avuçlarını açmak ve aralarında az da olsa bir boşluk bırakmak daha faziletlidir. Elleri göğüs hizasına kadar kaldırmak,
Müstehaptır. Duayı bitirdikten sonra elleri yüzüne sürmek de müstehaptır.
Bir kimse namazda, kalbine gelen şeylere değil, namazda yapılması uygun olan ezberlediği dualarla dua eder. Namazdan sonra ise,
Kalbine ne geliyorsa onunla dua eder. Namazdan sonra yapacağı duayı önceden ezberlemesi sonra duasını onunla yapması kalbinin rikkatini arttırır.
İmam Muhammed ( Allah ona rahmet etsin ) şöyle demiştir: “Kişinin nerede hangi duaları yapacağını tayin etmek kalbin inceliğini giderebilir. Bundan dolayı kişinin kalbine geldiği gibi dua etmesi güzeldir. Bununla beraber Efendimiz’den ﷺ ve selef-i sâlihinden,
Nakledilen dualarla teberrükte bulunması da güzeldir.
Kendisine; ” Allah-ı teâlâ için bunu yapmalısın. “ denilen kişi kendisinden istenilen şeyi yapması evlâ olsa da böyle söylendi diye onu yapmak zorunda değildir. Aynı şekilde ” Allah hakkı için, Muhammed hakkı için şunu bana vermen gerekir. “ diyen kişinin istediğini yerine getirmek gerekmez. Şu kadar var ki; İmkan dahilinde istediğine cevap vermek kişiliğe yakışan bir tavırdır.