1 – Allah Teâlâ’yı ( cellecelalühü ); Peygamber Efendimizi ( sallallâhu aleyhi ve sellem ) ve ahiret hayatını kabul etmeyenler. Allah Teâlâ ( cellecelalühü ) şöyle buyuruyor;
Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar. ( Casiye, 24 )
2 – Peygamberlik müessesini inkâr eden Budistler gibi, Allah Teâlâ ( cellecelalühü ) ile Peygamber ( sallallâhu aleyhi ve sellem ) arasını ayıranlar.
3- Bazı Peygamberleri tanıyıp bazılarını inkâr eden Yahudi ve hristiyanlar. Zira bunlar, Peygamber Efendimizin ( sallallâhu aleyhi ve sellem ) son Peygamber olduğunu inkâr etmektedirler.
4- Ahiret hayatını ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenler. Ayet-i Kerimeler bu tür bir inkârı da haber vermektedirler.
Nitekim şu Ayet-i Kerime bu kısımları ifade etmektedir. Allah Teâlâ ( cellecelalühü ) şöyle buyuruyor;
Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, “(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. ( Nisa, 150-151 )
İnsanların bilerek yada bilmeyerek küfre girmeleri veya küfür kabul edilen fiiller dikkate alındığında şu taksim ortaya çıkar.
A – Küfr-ü Cehli: Kâinatın her zerresi Allah Teâlâ’nın ( cellecelalühü ) varlığına ve birliğine delâlet etmekteyken ve bunca ilahî Ayetler bulunmaktayken hiç tefekkür etmeden, bilgisizce Allah Teâlâ’nın ( cellecelalühü ) varlığını, sıfatlarını, Peygamberlerini, ahiret hayatını, öldükten sonra dirilmeyi ve zarûrât-ı dîniyyeden olan bir şeyi inkâr etmek.
B- Küfr-ü inâdî: Şu kâinatın mükemmel bir düzen içerisinde devamını sağlayan bir yaratıcının bulunduğunu bile bile, inatla inkâr etmek, kişiyi bu tür inkâra sevk eden sebepler kabîlinden olarak; Bulunduğu makamı korumak, ayıplanma endişesi duymak, kibir ve gururu sayabiliriz. Allah Teâlâ ( cellecelalühü ) şöyle buyuruyor;
“Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” ( Neml, 24 )
C- Küfr-ü hükmî: Hiçbir şekilde iman ile bağdaşmayan bir fiilde bulunmak, Sözgelimi; Bir kimse Peygamber Efendimizin ( sallallâhu aleyhi ve sellem ) getirdiği bütün her şeyi tasdik ve ikrar edip gereğince amel etse; Ama bununla birlikte kendi rızasıyla ZÜNNAR bağlasa veya puta secde etse onun kâfir olduğuna hükmederiz. Zira Peygamber Efendimiz ( sallallâhu aleyhi ve sellem ) bu gibi halleri, yalanlama ve inkâr alâmeti saymıştır. Buna Küfr-ü ameli de denmektedir.
D- Küfr-ü nifak: İnanılması gereken şeyleri kalp ile tasdik edildiği halde dille ikrar etmek.
İmanın hem kalp ile tasdik hem de dil ile ikrar olması bazı alimlerin görüşüdür. Şemsu’l-Emine Es-Serahsî ve Fahru’l-İslam el-Bezdevî bu görüşü tercih etmişlerdir. Şu kadar var ki; muhakkiklerin çoğu, imanın sadece kalp ile tasdik olduğunu düşünmektedirler. Onlara göre dil ile ikrar imanın bir rüknü değil belki dünyada İslam ahkâmının tatbiki için aranan bir şarttır. Zira kalp ile tasdik dışarıdan insanların muttalî olmayacakları gizli bir şey olduğundan onun varlığına dair bir alâmet gerekmektedir. Şu halde muhakkiklerin çoğuna göre, kalbiyle tasdik ettiği halde diliyle ikrar etmeyen kimse dünyada mümin sayılarak müminlerle ilgili ahkâma tabi olmasa da Allah teâlâ katında mümindir. Bunun aksine bir kimse münafıklar gibi diliyle ikrar ettiği halde kalbiyle tasdik etmezse Allah teâlâ katında mümin olmadığı halde dünyada müminlerle ilgili ahkâma tabi olur. Bu görüş, aynı zamanda şeyh Ebu Mansûr el-Mâturîdî’nin görüşüdür. Naslarda bunu desteklemektedir. Allah Teâlâ ( cellecelalühü ) şöyle buyuruyor;
Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. ( Nahl,106 )