Hadisler elbette ilmî kriterler çerçevesinde tenkit edilecektir. Bütün hadislerin senedi aynı değil. Sahih rivayetler olduğu gibi zayıf ve uydurma rivayetlerde var. Bu hususta hadis âlimlerimiz güzel çalışmalar yapmış ve uydurma ve zayıf rivayetleri ortaya çıkararak Müslümanları sakındırmışlardır.
Ancak hadis tenkidi, âlimler tarafından değil de cahiller tarafından yapılırsa işte o zaman ilim katledilmiş olur. Adam Arapça bilmiyor, Kur’an bilmiyor ve hadis ilmi hakkında hiçbir bilgisi yok. Ve hatta hadis kaynaklarını açıp da bir defa dahi okumamış. Salt aklını ve mantığını kullanıp hadisleri değerlendirmeye ve Kur’an’a arz etmeye kalkıyor. Kur’an, hadis ve Arapça bilgisi olmayan bir insan nasıl olur da hadisleri Kur’an’a arz edip onları değerlendirebilir? Hadisleri bırakın ayetlerin dahi ilk bakışta manası farklı anlaşılabilen ve açıklamaya ihtiyaç duyulanları vardır. Ve nüzul sebebi bilinmeden ve tefsirine bakılmadan kâmil manada anlaşılamayanları vardır.
Oysa günümüzde hadis inkârcısı sapık elebaşlarının zehirli fikirlerinden etkilenen cahiller oldukça artmıştır. Bu insanlar için ilmin ve âlimin hiçbir değeri yoktur. Çünkü Allah’ın akletmeleri için onlara da bir akıl verdiğini düşünürler. Dolayısıyla ayet ve hadisleri değerlendirmede gereken malzeme onlar için akıl ve mantıktır. Bu da onlarda mevcut olduğuna göre çok rahatlıkla ilmî meseleleri değerlendirip bir sonuca varabilirler. Âlimlerin günlerce uğraşıp üzerinde kafa patlattığı meseleleri bir çırpıda açıklığa kavuşturabilirler. Oysa hiçbir ilim dalı ilimsiz ve âlimsiz olmaz olamaz. İnsanlar mutlaka ilmi âlimlerden ve ilmî eserlerden faydalanarak öğrenirler.
Böylelerine eczacıların kullandığı ilaç rehberi “Vademecum” isimli ilaç rehberini çok defa örnek olarak vermişimdir. Ben bu hadis inkârcısı cahillere diyorum ki; madem akletmek istiyorsunuz, neden doktora gidip boşuna para ödüyorsunuz? “Vademecum” isimli ilaç rehberini alın ve hangi hastalığa hangi ilaç iyi geliyor ve etkileşimleri nelerdir bakın, ona göre hastalığınıza kendi aklınızla çözüm bulun. Ancak hiçbir zaman buna yanaşmazlar. Rahatsızlandıklarında hemen bir doktora gider ve o ne derse harfiyen yerine getirmeye çalışırlar. Bu kitapta bütün ilaçların etkileri açıkça yazıyorken neden hala doktora gidiyor ve onun yardımına ihtiyaç duyuyorsunuz?
Oysa nasıl ki doktorlar hangi hastalığa hangi ilacı hangi dozajda ve hangi zaman aralığında vereceğini bilerek hastasını tedavi ediyorsa; Manevi doktorumuz olan, Allah’ın Resûlü’de Kur’an eczanesinden bizim hastalıklarımıza iyi gelecek ilaçları en iyi şekilde tespit edip, doğru ilacı verebilecek olan yegâne kişidir. Ayrıca Rabbimizde Kur’an’da ona uymamız ve emirlerini yerine getirmemiz gerektiğini açıkça ve defalarca bildiriyor.
Yani böyle örneğini verebileceğimiz birçok meselede işin uzmanına başvuranlar din söz konusu olunca ahkâm kesmekte hiç tereddüt etmiyorlar. Bu durum ise onları ebedi bir hüsrana uğratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Hadis İnkârcılarının Akıl Almaz Hezeyanları
Kur’an’ın tefsiri niteliğindeki Resûlullah’ın hadislerini bir tarafa bırakanlar Kur’an’ı hevâ ve heveslerine göre yorumladılar. Yirmi üç yıl boyunca saatlerce ashâbına din anlatan bir Rasûlü devre dışı bırakıp, kendileri konuşunca her kafaya göre bir din ortaya çıktı.
Kimi namazı kılsanız da olur kılmasanız da olur dedi. Kimi namaz üç vakittir dedi. Kimi İslâm’da tesettür yok dedi. Kimi Âdem ‘in da babası vardı dedi. Kimi Hz. Meryem çift cinsiyetliydi dedi. Kimi kaderi, kabir azabını ve yolculukta namazı kısaltmayı inkâr etti. Kimi sıratı ve miracı inkâr etti. Kimi İslâm’da Kurban kesmek yok dedi. Daha neler neler…
Hadis İnkârcılarının Cahilliği ve Cahil İnsanlar Üzerindeki Etkisi
Önemli olan sadece ilim öğrenmek değil, hayırlı ve faydalı ilim öğrenip onunla amel etmektir. Ayrıca Allah’ın hidayeti olmadan doğru ilmi öğrenmek ve ondan istifade etmek mümkün değildir. İlim sahiplerinden birçoğunun yoldan saptığına ve ayaklarının kaydığına dair İslâm tarihinde yüzlerce örnek verilebilir. Hadisleri inkâr eden insanların ilim okumuş olanları elbette var. Söz gelimi bir kimse ilim okuyor, medrese görüyor, hoca oluyor ama hidayet olmayınca, okuduğu ilim ona fayda değil zarar veriyor. Allah hidayet vermeyince, kişinin öğrendiği ilim kibrini artırıyor. Alimler liginde oynadığını düşünüyor ve bu kibirle artık kimseyi beğenmez oluyor ve ben demeye başlıyor. Bu hale gelen hoca efendi artık tam olarak şeytanın menziline giriyor. Ve hem kendisi yoldan sapıyor hem de peşine takılan cahilleri yoldan saptırıyor. Dolayısıyla günümüzde de birçok örneğini verebileceğimiz sapık hocalar, profesörler ve akademisyenler gibi hezeyanlar savurmaya başlıyor.
İnsanoğlu hayatını öğrendiği bilgi ve aldığı eğitimle şekillendirir. Bu bilgi ve eğitimin doğru ya da yanlış olması onun davranışlarına da yansır. Eğitim ve öğretim görmemiş kişiye cahil denir.
Cehalet iki kısımdır.
1-Cehl-i Basit: Bilmediğini bilmek sûretiyle olan cahillik. Bu kişi, kendi cahilliğini bilir. Bu tür cahiller idrak ve irfan gibi insanı hayvandan ayıran vasıflar kendilerinde bulunmadığı için hayvanlar gibidir. Hatta hayvanlardan da aşağıdırlar. Böyleleri bilmediğini bilir ama ilim öğrenip de kabahatlerin en büyüğü olan bu ayıptan kurtulmaz.
2-Cehl-i Mürekkep: Bilmediği halde kendini bilmiş sayma; katmerli cehalet. Cahil olduğu halde, cahilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmek. Bilmemekle beraber, bilmediğini de bilmemek.
Hadis inkârcılarının önderleri cehl-i mürekkeptir. Çünkü gerçek âlimlerin bilgisi yanında bilgisizdirler ve bilgisizliklerini ne bilirler ne de kabul ederler. Bu saptırıcı imamlar, kendilerinde bulunan bu hastalığı peşlerine takılan insanlara da bulaştırırlar. Cahil olan ama cahilliğini de bilmeyen bu insanlar, hadis inkârcısı sapıklardan aldıkları bilgilerle ukalaca ahkâm kesmeye başlarlar. İşte en kötü hastalık ve cehalet budur; bilmediğini bilmeden biliyormuş gibi davranmak.
Bununla birlikte hadis inkârcisi, saptırıcı imamların peşlerine taktıkları, insanlara bulaştırdıkları hastalıklardan biri de Dunning-Kruger sendromudur. Cahil ve niteliksiz insanların kendilerinden daha bilgili, kültürlü ve nitelikli insanlardan daha çok kendilerine güvendiklerini, kendilerini toplumsal yaşamda daha çok öne çıkarmaya çalıştıkları bir hastalıktır.
Bu hastalığın belirtileri şunlardır:
- Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
- Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedirler.
- Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamakta da yetersiz kalırlar.
- Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına ancak varmaya başlarlar.
Bu hastalığa yakalanan kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür! Ancak bu cahillik ve haddini bilmeme hastalığı onun için müthiş bir itici güç oluşturur.
Neticede bu hastalığa yakalanan hadis inkârcısı cahilin, hadis âlimlerini küçümsemesi ve onları beğenmemesi normaldir. Ve âlim edasıyla ahkâm kesmeye başlar. Hadis inkârcılarının çoğu genelde işte tam da bu hastalığa yakalanmış insanlardır.
Çoğu da ilim okusalar da edepten yoksun insanlardır. Çünkü onlarda ilmî bir edep olsaydı ancak âlimlerin anlayabileceği ve değerlendirebileceği meseleleri cahillerin önüne atmazlardı. Bu insanların peşlerinden giden cahillere kazandırdıkları en kötü huy, kendileri gibi edepsizlik ve haddini bilmezliktir. Adamda ne Kur’an var ne sünnet var ne ilim var ne Arapça var ne de edep var. Kalkmış hadisleri tenkit ediyor ve hadis âlimlerine dil uzatıyor.