Allah’ın sıfatları ve anlamları

Zatı Sıfatları

1 – Vücut : Var olmak demektir. Allah’ın ( ﷻ ) varlığı zatının gereğidir. Varlığını devam ettirmek için, başka bir kuvvete ihtiyacı yoktur. Vâcibul vücuddur. Ayet-i Kerime ile belirtilmesi de şöyledir.

O, ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir. ( Hadid, 3 )

O; Evveldir; Bütün varlıklardan öncedir. Yeryüzündeki varlıkların tamamını Yüce Allah ( ﷻ ) yaratmıştır. Her şeyden önce “O” vardı. Başlangıcının da sınırı yoktur.

O; Ahirdir; Varlıklar yok olduktan sonra nihayetsiz bir şekilde yalnız “O” kalacaktır.

O; Zahirdir; Yarattıkları şeyler varlığının delilidir. Kâinatta bakan her akıl sahibi, bu alemin kendi kendine yaratılmadığını bilir ve yaratıcıya iman eder.

O; Batındır; Zatının hakikati duyular ve akıllarla öğrenilmez. İnsan zihni O’nun batıni varlığını öğrenmeye müsait değildir.
Ancak sıfatlarıyla öğrenilir. O her şeyi bilendir.

2 – Kıdem : Allah Teâlâ’nın ( ﷻ ) varlığının başlangıcı yoktur. Başlangıcına tarih ve zaman tanınmaz. Yani şu zamana kadar yoktu, ondan sonra var oldu gibi bir şey söylenmez. Zaman ve tarih, yaratılanların varlığı için söz konusudur. Yaratan için asla böyle bir şey düşünülemez. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Allah Teâlâ’nın ( ﷻ ) var olmadığı bir zaman veya bir an düşünülemez.
Zira zaman ve mekanı yaratan odur. Hadid süresi 3. Ayet Kıdem sıfatını en güzel şekilde açıklamaktadır.

3 – Bekâ : Allah Teâlâ’nın ( ﷻ ) varlığının sonu olmaması demektir. Yaratılanlar bir müddet sonra yok olacaklardır.
Çünkü onlara ömür olarak bir zaman biçilmiştir. Allah Teâlâ ( ﷻ ) için böyle bir şey asla düşünülemez. Zira zamanı yaratan kendisidir. O hiç ölmeyecek, her zaman var olacaktır. Bu durum ayette şöyle belirtilmiştir;

Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz. ( Kasas, 88 )

4 – Vahdaniyet : Bu sıfat, : Allah Teâlâ’nın ( ﷻ ) birliğini belirten sıfattır. : Allah Teâlâ’nın ( ﷻ ) zatında sıfatlarında ve fiillerinde asla ortak kabul etmez. O’na ortak olacak başka bir kuvvet de söz konusu değildir. Bir insanın kalbinde tevhit inancı olmadığı takdir de, : Allah’a ( ﷻ ) iman etmiş sayılmaz. İslam dini ilk önce insanlara tevhidi şart koşmuştur. Yani; ” Allah ( ﷻ ) tektir, eşi, benzeri, ortağı yoktur. Mekandan münezzehtir. ” diyerek inanması gerekir. Bu durum bir çok Ayet-i Kerime ile tesit edilmiştir.
Biz Bu duruma iki misal verelim.

De ki: “O, Allah’tır, bir tektir. “Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir. O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir. Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir. ( İhlas )

Bu kısa süreyi okumanın Kur’an’ın üçte birini okumaya denk olduğu da söylenmektedir. Rivayet şöyledir.

Buhârî, Ebu Davud ve Nesa’inin; Ebu Said el-Hudri’den rivayet ettiğine göre ” Bir kişi bir başka adamın İhlas süresini tekrar tekrar okuduğunu duydu. Sabah olduğunda bunu Peygamber Efendimize ( ﷺ ) söyledi. İhlası tekrarlayarak okuyan kimsenin küçümsediğini zannetti. Peygamber Efendimiz ( ﷺ ); ” Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki; O Kur’an’ın üçte birine muadildir. “

5- Kıyam binefsihi : Allah Teâlâ czatıyla kaimdir. Varlığından dolayı kimseye muhtaç değildir. Vücudu, zatının gereğidir. Varlığı için bir şeye bağımlı değildir. Aksine, her şey kendisine muhtaçtır. Bu durumun Ayet ile anlatımı şöyledir.

Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür. ( Bakara, 255 )

Bu Ayette Kürsü kelimesi geçtiği için, Ayete’l kürsî adı verilmiştir. Buradaki kürsü kelimesi oturulacak taht anlamında değildir. O, Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) şanına layık, mahiyeti de yine Yüce Allah ( ﷺ ) tarafından bilinen varlıktır. Ayet Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) Yüce sıfatlarını ve eşsiz kudretini anlatmaktadır.

6- Muhalefetünl’il-havadis : Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) sonradan yaratılmışlara benzememesi demektir. Allah Teâlâ ( ﷺ ) ne zatında,
ne de sıfatlarında sonradan yaratılmışlara benzemez. Allah Teâlâ ( ﷺ ), düşünülenin dışında bir varlıktır. Çünkü zihinler,
ancak yaratılmışları hayal edebilir. O, her türlü noksanlıktan uzaktır. Konu ile ilgili Ayet-i Kerime şöyledir;

O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. ( Şura, 11 )

Yani daha önce geçmiş herhangi bir örneği olmaksızın, göklerin ve yerin yaratıcısı ve icat edicisi Allah’tır ( ﷺ ). O’nun eşi benzeri yoktur. İbadete layik olan da sadece O’dur.

Subûtî Sıfatlar

1- Hayat : Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) hakiki anlamda diridir. O’nun diri oluşu bizim bildiğimiz hayat türünden değildir. Yani; Ruh ile maddenin birleşmesinden meydana gelen bir hayat şekli değildir. Çünkü bunlardan oluşan hayat geçicidir. O’nun hayatı, gelip geçici olmayan, ezeli ve ebedi olandır. Bu durum Ayette şöyle açıklanmaktadır.

O, diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur. ( Mümin, 65 )

Yani kâinatı dilediği şekilde idare eden Allah Teâlâ ( ﷺ ) kendi zatına mahsus bir hayat ile diridir. O’nun dışında kalan herhangi bir varlık ilâhlığa layık değildir. Onun için itaat ve ibadeti O’na yapın. O’nun bir tek olduğunu ve O’ndan başka ilâh olmadığını ikrar ederek O’na kulluk edin. Canlılara vermiş olduğu nimetlerden dolayı hamd etmeye ve şükretmeye müstehak olan da O’dur. Hamd ve şükretmeyi de O’nun istediği şekilde yapın. Demektir.

2- İlim : Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) ilminin her şeyi kuşatması, her şeyi bilmesi demektir. Zerreden küreye bütün kâinatı yaratan,
Allah Teâlâ ( ﷺ ) bilmeden yaratmaz. Yarattığı şeyleri de aynı zamanda idare etmektedir. İdaresi altında bulunanlardan,
sâlih amel işleyenlerin mükafatlandırılması, isyan edenlerin de cezalandırılması, onları en ince ayrıntılarına kadar bilmekle mümkündür. Kâinattaki düzen Allah’ın ( ﷺ ) ilmiyle kâimdir. Bu durum Ayette şöyle açıklanmaktadır;

O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir. ( Bakara, 29 )

Yüce Allah’ın ( ﷺ ) insanoğluna ikram etmek için yarattığı şeyleri saymakla bitiremeyiz. Şu üzerinde bulunduğumuz yeri ve bu yer içerisinde bulunan her şeyi bizim kullanmamız için yaratmıştır. Yer deyip geçmekle bazı şeyleri hatırlamalıyız. Mesela; Sayısız nimetlerinden faydalandığımız denizler, mekan olarak ve her çeşit ihtiyaçlarımızı karşılayan karalar, dağlar, mümbit ovalar, ot bitmeyen çöller ormanlar, ırmaklar, değer verdiğimiz madenler, üzerinde oturmaktan zevk aldığımız otlar, ihtiyacımızda kullandığımız ağaçlar, bakmak ile mutlu olduğumuz çiçekler, gıda kaynağımız meyveler, hayatımızı kolaylaştıran hayvanlar, tabiatı süsleyen kuşlar gibi, yer yüzünde bulunan ne varsa hepsini insan için ve insanın faydalanması için yaratmıştır.

3-Semî : İşitmek demektir. Allah Teâlâ ( ﷺ ) gizli ve aşikâre olan her şeyi işitir. O’nun işitmesi, uzaklık, yakınlık, karanlık ve aydınlık mefhumuna bağlı değildir. Yani bu şartlar, O’nun işitmesine engel teşkil etmez. Zira O, kalpler de meydana gelen fikirleri de işitir. İşitmek için bizim ihtiyaç duyduğumuz kulağa veya kulak içindeki organlara da muhtaç değildir. Bu konuda bir çok ayet vardır, biz sadece bir misal verelim;

Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. ( Nisa, 134 )

4-Basar : Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) her şeyi görüp gözetmesi demektir. O’nun görmesi ile ilgili olarak hiç bir şey uzak ve gizli değildir. Yani göremeyeceği hiçbir şey düşünülemez. Çünkü O’nun görmesi için göze ve görme ile ilgili araçlara ihtiyacı yoktur.

Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) görmesi için karanlık, aydınlık, uzaklık, yakınlık, büyüklük, küçüklük gibi şeyler asla engel teşkil etmez.
Bu sayılanlar, yaratılmışlar için engel meydana getirmektedir. Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) görmesi için de bunlar menfi bir sebep teşkil etmezler. O, her yerde olup biten ne varsa hepsini anında ve eksiksiz olarak görür ve hakkıyla haberdar olur.
Konu ile ilgili Ayet-i Kerime ise şöyledir;

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. ( Hucurat, 18 )

Yani Allah Teâlâ ( ﷺ ) göklerin ve yerin her tarafındaki görünen ve görünmeyen her şeyi bildiği gibi, Ruhların sırrını vicdanların derinliğini, duyguların iç yüzünü de bilmektedir. İnsanın içinde gizlediği düşünceleri de ayrıntılı bir şekilde, hayal eden kişinin kendisinden daha iyi bilmektedir. Allah Teâlâ ( ﷺ ) insanların bütün amellerinden haberdardır. Bu sebeple ibadet fiillerini de gerektiği şekilde değerlendirmektedir. Allah ( ﷺ ) Hâyır ve şer olarak yapılanların hepsini de noksansız olarak görmektedir.

5-İrade : Dilemek demektir. Allah Teâlâ ( ﷺ ) dilediği her şeyi yapar. O’nun bir şeyi yapması veya yok etmesi için alete, edevata ihtiyacı yoktur. Her şey zatında mevcuttur. Başkasının yardımına da ihtiyacı yoktur. Konu ile ilgili Ayet-i Kerime ise şöyledir;

De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” ( Al-i İmran, 26 )

6-Kudret : Güç yetirmek demektir. Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) istediği her şeye gücü yeter. O’nun gücünün yetmesi için maddi kuvvet ve enerji gibi şeylere de ihtiyacı yoktur. O her şeyin mutlak hakimidir. Konu ile ilgili Ayet-i Kerime ise şöyledir;

Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. ( Bakara, 259 )

7-Kelâm : Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) konuşması demektir. O’nun konuşması harf ve kelimelere muhtaç değildir. Kur’an ve diğer semavi kitapların aslı, onun sözü ve konuşmasıdır. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’e KELAMULLAH da denilmektedir.

Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) gönderdiği vahiyler, O’nun Kelam sıfatının tecellisidir. Konu ile ilgili Ayet-i Kerime ise şöyledir;

Rabbinin kelimesi (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ( En’am, 115 )

6-Tekvin : Yaratmak, yoktan var etmek demektir. Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) yaratması ile ilgili bir sıfattır. .Tekvin sıfatı, Kudret sıfatının icra edilme şeklidir. Yani, Tekvin Allah Teâlâ’nın ( ﷺ ) kudretiyle meydana gelen şeylerin ortaya konmasıdır. Buna sıfatı fiili ile de denilmektedir. Bir şeyin yaratılması, yok edilmesi veya rızık verilmesi gibi hallerde de ” OL “ emrinin verilmesidir.
Konu ile ilgili Ayet-i Kerime ise şöyledir;

O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir. ( Bakara, 117 )

Sosyal Ağda Paylaş

Bir yanıt yazın