Allah ﷻ Adem’i kendi suretinde yarattı

Ahmed ibn Hanbel’in, Süleyman ibn Dâvud, el-Müsennâ, Katâde, Ebû Eyyûb  ve Ebû Hureyre isnadı ile tahric ettiği rivâyete göre Rasûlullah “Biriniz kavga ettiğinde yüze vurmaktan sakınsın. Muhakkak ki Allah, Âdem’i kendi sûretinde yaratmıştır.” buyurmuştur.

Buhari ve Müslim’de de “Allah, Âdem’i kendi sûretinde yarattı.” buyrulmuştur.

İnkârcı diyor ki: Kur’ân’da “Onun benzeri gibi hiçbir şey yoktur.”       buyruluyorken, Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı hadisi nasıl kabul edilebilir?

Açıklama: İncelediğimiz hadisteki “kendi sûretinde ” lafzında geçen “hû”   zamirinin Allah’a mı yoksa Adem’e mi râci olduğu konusunda âlimler arasında ihtilaflar bulunmaktadır.

İbn Hibbân rivâyeti “Âdem’ı taltif” olarak değerlendirmiş ve zamirin mercii ile ilgili tartışmaya şu sözleriyle katılmıştır: “…eğer zamir Allah’a râci’ ise bu küfür olur. Çünkü “Onun misli gibi hiçbir şey yoktur.”  Eğer zamir Adem’ e nispet edilirse, haberin bir faydası yoktur. Zira her şeyin başkası değil kendi sûretinde yaratıldığında şüphe yoktur. Bir haberin nakil cihetiyle Rasülullah’a isnadı sahih ise onda tezat bulunmaz Bizce bu hadis “Allah Adern’i kendi sûretinde yarattı.” ifadesiyle Âdem’in diğer yaratılmışlardan üstün olduğunu açıklamıştır.”

İbn Hıbbân, Hiçbiriniz “Allah senin yüzünü ve sana benzeyenlerin yüzünü çirkinleştirsin.” demesin. Muhakkak ki Allah ‘Adem’ i kendi sûretinde yaratmıştır.” rivâyetini tahric ettikten sonra burada kastedilen sûretin, kendisine “Allah yüzünü çirkinleştirsin.” denilen kişinin sûreti olduğunu tasrih etmiştir. Ona göre bunun delili de Rasûllullah “Allah senin yüzünü ve sana benzeyenlerin yüzünü çirkinleştirsin” ifadesidir.

İbn Hıbbân “Biriniz vurduğunda yüze vurmaktan kaçınsın, Şüphesiz Allah Âdem’i onun sûretinde yaratmıştır” rivâyetinde de sûret kelimesi ile vurulan kimsenin sûretinin kastedildiği kanaatindedir.

“Ebu’l-Mu’in en-Nesefi, haberlerin Kitabın muhkem nassına muarız olmasına imkân bulunmadığını, zaten vârid olan haberlerin çoğunluğunun âhâd cinsinden olup, ilim ifade etmediği için akâid konusunda delil olamayacağını ifade ederek, rivâyetteki zamirin mercii konusunda üç ayrı görüşü şöyle değerlendirmiştir. Rasûlullah birini döven adamı nehyetmişti. Bu nedenle zamir Allah’a değil        yüzüne vurulan kimseye râcidir. Bir diğer ihtimal Âdem’in dünyada görüldüğü şekilde yaratılmış olup cennetten dünyaya indirilişinde Âdem’in sûretinde değişme olmadığına işaret eder. Üçüncü ihtimal ise zamirin Allah’a râci olmasıdır ki bu, herhangi bir şeyin insanlara izafesi gibi olmayıp diğer mahlukata göre insanın sûretinin en güzel şekilde yaratılmış olduğuna işaret etmek üzere ikram ve tafdîl ifade eder. “Mesâcid, nâka ve abd” kelimelerinin Allah’a izafesi de bu kabildendir.”

Rasûlullah kölesini dövmekte olan bir adama rastlamış ve ona “Yüze vur-maktan sakın. Şüphesiz Allah Âdemi onun sûretinde yaratmıştır.” buyurarak, yüzüne vurulan kimsenin sûretini kastetmiştir. Zira yüzüne vurulan kimsenin yüzü Âdem’in yüzünün benzeridir. Ona benzerliği nedeniyle de hürmete layıktır. Kurtubi’ye göre en güzel te’vil de budur.”

Kurtubi’ye göre İbn Arabi’nin, “Allah, insandan daha güzel bir varlık yaratmamıştır. Çünkü Allah onu hayat sahibi, alîm, kadîr, irade eden, konuşan, işiten, gören, düşünen ve hikmet sahibi bir varlık olarak yaratmıştır. Bütün bu sıfatlar Rabb subhânehûnun sıfatlarıdır.” sözleri, hadisin, “Allah Âdem’i kendi sıfatları üzere yarattı.” şeklindeki yorumun dayanağı olmuştur.”

İmam Nevevî’in bildirdiğine göre, âlimlerin bir kısmı, bu rivayetleri müteşâbih kabul etmiş, mânâsını tevil etmeden Allah’a havale etmesini daha uygun görmüştür. Hadiste yer alan “Suretihi” deki zamirin, Allah’a ait olduğunu kabul eden bazı âlimler “Suretihi = kendi sûreti/onun sûreti ” tamlamasının, bir teşrif ve tahsis için olduğunu ifade ederler. Yani, Allah’ın sahip olduğu insan sûreti anlamına gelir. “Naketullah = Allah’ın devesi”, “Beytullah = Allah’ın evi” tamlamaları de böyledir.

İbn Kuteybe şöyle der: “Suret; iki el, parmaklar ve gözden daha çok şaşılacak bir şey değildir. Bunlara olan alışkanlığımız, sadece bunların Kur’ân’da zikredilmesi sebebiyledir. Suret kelimesinden ürkülmesi (acayip karşılanması) ise, bu kelimenin Kur’ân’da bulunmayışındandır. Biz, bütün bunların (eller, parmak, göz ve sûret hepsine inanır, onlardan hiçbirinin ne keyfiyeti ne de haddi (sınırı, şekli) olduğu hakkında herhangi bir şey söyleriz.”

İman Nevevî şöyle der: “Bil ki, ilim ehlinin, sıfatlarla ilgili ayet ve hadisler konusunda iki görüşü vardır ”

Birincisi; selefin büyük çoğunluğunun veya tamamının görüşüdür. Onlar, bu sıfatların manası hakkında konuşmazlar. Aksine şöyle derler: “Bize gereken, bunlara inanmak ve iman etmektir. Bu sıfatların, Allah4r.s’nın celal ve azametine layık bir manası vardır. Bununla birlikte bizler kesin bir şekilde inanırız ki, Allah’ın benzeri hiçbir şey yoktur. O, tecessümden (cisim özellikleri taşımaktan), (bir mekândan diğerine) intikalden, bir yönde bulunmaktan, mekan işgal etmekten ve mahlûkatın diğer sıfatlarından münezzehtir.” Bu, Kelamcılar’dan bir grubun da mezhebidir. Kelamcılar’ın muhakkiklerinden bir cemaat da bu görüşü seçmiştir. En sağlıklı görüş de budur.

İkinci görüş ise; Kelamcılar’ın büyük çoğunluğuna aittir. Buna göre bu türlü ayet ve hadisler, yerine göre ve layık veçhile tevil edilir. Bunların tevili ancak Arap dilini, usûl ve furûa ait kaideleri hakkıyla bilen ehil ve ilimde temrin sahibi kimselere caizdir…”

Netice olarak:

Ehl-i Sünnet Âlimlere göre, müteşâbih ayetler ve hadislerde geçen müteşabihler hakkında delilsizce teviller yapmak doğru değildir. Âlimlerimiz müteşabih ayet ve hadisler hakkında şöyle derler: “Biz ayetlerde ve hadisler de geçtiği şekilde ifade eder keyfiyeti hakkında yorum yapmayız. Bize düşen lafızlarda ifade edildiği gibi inanmak ve iman etmektir. Kim ki, bu gibi müteşabihler hakkında delilsizce teviller yaparsa yoldan sapar.”

Bu hususta Rabbimiz şöyle buyuruyor: “O, sana Kitabı indirendir. Onun (Kur’ân’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşâbih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek mânâsını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.”

Sosyal Ağda Paylaş

Bir yanıt yazın