“Tebliğ” Hem Kuran, Hem de Sünnetle Olur.. Hadislere sevecen bakmayanlar, Resulullah’ın ﷺ, Allah’ın Ayetlerini; Kullarına tebliğ ettiğini, böylece, Vazifesinin tamamladığını, Daha kaba tabirle “işinin bittiğini” söylüyorlar. Böylece onun, Müslümanları, Allah’ın kitabıyla baş başa bırakmasını, Onların hayatından çekilmesini istiyorlar.
Görüldüğü üzere hadis karşıtları; Peygamber Efendimize ﷺ “Postacı”, gözüyle bakıyorlar.
Allah-u Teâlâ’nın ona verdiği diğer görevleri… Dikkate almıyorlar.
Müslümanın, Dinini layıkıyla yaşayabilmesi için, O’nun ﷺ Rehberliğine her an muhtaç olması gerektiğini, Görmezden geliyorlar.
Halbuki Resulullah’ın ﷺ , kendisine nâzil olan ayetleri insanlara açıklaması gerektiğini, bu Ayetlerdeki emirleri nasıl uygulayacaklarını onlara göstermesi icap ettiğini anlamazdan geliyorlar. Bir Müslüman şu Ayet-i kerimeyi nasıl,
göz ardı edebilir:
“Sana, kendilerine gönderileni insanlara açıklaman, onların da üzerinde düşünmeleri için bu Kur’an’ı indirdik. “ (Nahl, 44)
Fahr-i Alem Efendimiz kendisine nazil olan ayetlerin nasıl anlaşılacağını ve bu ayetlerdeki emirlerin nasıl uygulanacağını hem davranışlarıyla, hem de sözleriyle, yani sünnet ve hadisleriyle göstermiştir.
Hadislerin de vahiy mahsûlü olduğunu gösteren Ayet-i Kerimelerden biri şudur:
“Allah sana kitâbı indirdi, hikmeti verdi ve bilmediklerini öğretti.” (Nisa, 113)
Hikmet, sünnet demektir. Ünlü Islam âlimleri bu görüştedir.
Tâbiîn müfessirlerinden Katâde bin Diâme es-Sedûsî der ki:
“Hikmet kelimesi, Kitâb’ veya ‘Allah’n ayetleri gibi ifadelerle birlikte kullanıldığı zaman Peygamber Efendimizin sünneti kastedilir. “
İmam Şâfiî, Kur’an-ı Kerim’de geçen, hikmetin sünnet olduğunu belirtir.
Ayet-i kerimede; Kur’an kelimesinin hemen ardından “hikmetin” zikredilmesi, Kur’an-ı Kerim’e ittiba edildiği gibi, hadis ve sünnete de aynı şekilde uyulması gerektiğini gösterir.
Şu hadis-i serif de bu gerçeği dile getirir: “Şunu iyi bilin ki, bana Kur’an ile birlikte onun bir misli daha verildi.”
Acaba Resûl-i Ekrem Efendimize neden Kur’an’ın bir misli daha verilmistir?
Bu sorunun cevabı şudur: Çünkü herkesin anlayısı bir değildir. İnsanların büyük çoğunluğu, bazı konuları, onlar kendilerine açıklanıp izah edildikten sonra anlayabilir. İşte bu sebeple hadis-i şerifler, Allah’ın kitabını açıklama görevini ifâ etmiştir.
Bu bilgilerden çıkarılması gereken sonuç, hadis ve sünnetin de Peygamber Efendimiz’e vahyedildiğidir.
Allah Tealâ kullarına şöyle buyuruyor:
“Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok anan kimseler için, Allah’ın elçisinde size güzel bir örnek vardr.” (Ahzab, 21)
Kâinâtın Rabbi kullarından Resûlünü kendilerine örnek almalarını istiyor.
Örnek alınacak olan kimse, kendisini izleyenlere neyi, niçin yaptığını, kendilerinin de neyi, niçin yapmaları gerektiğini izah etmek durumundadır. Yoksa neyi niçin yaptığı tam olarak anlaşılmayabilir.
İste Allah’ın Resûlü hadis-i şerifleriyle kendisinden beklenen bu görevi yerine getirmiştir.
Allah Teala birçok Ayet-i kerime de,
hem Kendisine, hem de Peygamberine itaat edilmesini emretmektedir.
Müslümanlardan aralarında meydana gelen anlaşmazlılar da Peygamber’i hakem yapmalarını ve onun verdiği hükümlere, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tamamen teslim olmalarını istemekte,
Böyle yapmazlarsa mü’min olamayacaklarını belietmektedir. (Nisa, 65)
Müslümanlar neden Resûl-i Ekrem’in verdiği hükümlere, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olacaklardır?
Hz. Ömer’in dediği gibi, Allah-u Teâlâ Resûlüne “Doğru olan hükmü gösterdiği için.” onun verdiği hükmü kabul edeceklerdir.
Ya kabul etmezlerse?
Müslümanlar için böyle bir tercih söz konusu değildir. Çünkü Allah Tealâ, Kur’an ve Sünnet’in hakemliğini kabul etmeyenleri mü’min saymamaktadır.
Daha açık bir ifadeyle söylersek, Müslümanlar Resulullah’ın ﷺ sağlığında onun hükmüne başvuracak ve vereceği hükmü tereddüt etmeden kabul edeceklerdir.
Onun Vefatından sonra da hadis ve sünnetini hakem kabul edeceklerdir. Çünkü Müslüman olmak bunu gerektirir.