🌟 Sıdk: lügat itibarıyla vâkıaya mutabık hüküm manasına gelen Sıdk, ıstılahta genellikle yalanın zıttı olarak doğru söz manasında kullanılmıştır. Peygamber efendimiz ﷺ insanların en doğru sözlü olanı olup, onların verdikleri haber, haber-i sadık olarak temel bilgi kaynaklarından birisidir.
Peygamberlerde sadakat ve dürüstlük şart olup, onlar da bunların hilafına yalan gibi kötü sıfatların olması durumunda onlara itimat kalmayacağı gibi bu sıfatlara sahip bir insanın Allah’ın Peygamberi olması da aklen ve naklen mümkün değildir. Nitekim ayeti kerimede;
“Kitapta ismail’i de an. Çünkü o cidden vaadine sadık bir Resul nebidir.” (Meryem, 54) Buyrularak, İsmail’in (Aleyhi’s-selam) Resul, Nebi ve sadık olduğuna dikkat çekilmiştir. Başka bir aYette ise; “Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.” (Hakka, 44-46)
🌟 Emanet: ileride hoşuna gitmeyeceği veya istemediği bir durumun meydana gelmemesi noktasında güvende olmak manasında kullanılan “emn” kelimesinden gelen emanet, Türkçede birine emanet edilerek (güvenilerek)
Muhafaza etmesi için tevdi edilen şey manasına gelir. Kişinin kendisine güvenilerek,
Emanet edilen şey insan ile Rabbi arasında,
(Yerine getirmekle emrolunduğu ibadetler ve peygamberlik gibi) ve insanların kendi arasında (adaleti tesis etmek gibi) olabilir.
İnsanların en emini olan peygamberler, Allah tarafından kendilerine tevdi edilen emanetleri gönderdikleri toplumlara tebliğ edip, ihanet etmemişlerdir. Peygamberlerin emanetleri tebliğ etme noktasında gayretlerine bir ayette;
“Allah’ın gönderdiklerini tebliğ eden peygamberler, Allah’tan korkar ve Allah’tan başka kimseden korkmazlar.” (Ahzab,39)
Şeklinde beyan edilmiştir. Bir başka ayette ise,
“Hiçbir peygamber için emanet hıyanet etmek olmadı. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir.” (Al-i İmran, 161) buyrularak, peygamberlerin emanet sıfatına dikkat çekilmiştir. Nitekim son peygamber Resulü Ekrem Efendimiz ﷺ henüz peygamber olarak gönderilmeden önce bile kavmi arasında muhammed-ül Emin olarak bilmekteydi.
🌟 İsmet: Peygamberlerin Günah işlemekten Allah tarafından korunması manasını gelen
İsmet “Günah işlemesine imkanı olmakla birlikte, Günah işlemekten kaçınma melikesi”
Şeklinde tarif edilmiştir. Peygamberler, devamlı İsmet sahibi olup, onlar sürekli Allah’ın himayesi ve muhafazası altındadır.
Peygamberlerin büyük ve küçük günahları kasten işlemekten masum oldukları, hata veya unutmadan kaynaklanan ve Zelle olarak ifade edilen bazı fiilleri işlemelerinin ise mümkün olduğu belirtilmiştir. Peygamberlerin ismet sahibi oldukları açıklanırken onların Allah tarafından seçilmiş insanlar olarak, peygamberlikten arzledilmekten emin oldukları ve ilahi bir vazifeyi yaptıklarına dikkat çekilmiş ve peygamberlerin Günah işlemekten masum olmamaları durumunda nübüvvet müessesesinden istenilen maksadın hasıl olmayacağına işaret edilmiştir.
İmam Mâtürîdi peygamberlerin günahı olsa ve istiğfar ile emir olsa bile “Biz bunu bilmiyoruz ve bunu zikretmekle mükellef değiliz.” Diyerek, Peygamberlik makamına hürmet ve tazim de, Bulunmanın ehemmiyetine dikkat çekmiştir.
O, Peygamberlerin günahı olsa bile bunun diğer insanlardakinden farklı olduğunu,
İnsanların çirkin olan şeylerin büyük veya küçüklerini yaparak günah işlediklerini,
Peygamberlerin ise çirkin olan bir şeyi yaparak değil de, daha faziletli olanı terk etmek suretiyle günah istediklerini ifade etmiştir.
🌟 Fetânet: Peygamberler, Allah tarafından seçilmiş en faziletli insanlar olmaları itibariyle onların en akıllıları ve en zeki olanlarıdır.
Peygamberler, Allah-u Teâlâ’nın verdiği Hikmet ve feraset gibi pek çok üstün vasıflar Dolayısıyla kendilerini insanların en zekisi gören kişilerden çok daha güçlü zeka ve akla sahiptirler.
🌟 Tebliğ: ulaştırmak ve bildirmek manasına gelen Tebliğ, Peygamberlerin en mühim vazifelerinden ve sıfatlarından birisi olup, “Peygamberin üzerine gereken şey Ancak apaçık bir tebliğdir.” (Nur, 54) Mealindeki ayet bu hususu beyan etmektedir. Bütün peygamberler, Allah’ın dinini, gönderdikleri toplumlara tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirme noktasında ilahi koruma altındadırlar. Peygamber Efendimize ﷺ hitaben;
“Ey peygamber Rabbin’den sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberliği yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Muhakkak Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.” (Maide, 67). Buyrulmaktadır.
Hz Adem’den itibaren son peygamber; Hz Muhammed ﷺ dahil bütün peygamberler,
Müşrik ve kafirlerin verdikleri çok büyük eziyetlerden ve zorluklardan yılmamışlar,
Ve tebliğ vazifesini layıkıyla yerine getirmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin pek çoğunun bu uğurda gösterdikleri Üstün gayret ve verdikleri örnek mücadeleden misal verilmektedir.
Peygamber Efendimiz; Hz Muhammed ﷺ, Peygamberlik vazifesini ifa ederken çok büyük sıkıntılar ve zorluklarla karşı karşıya kalmış, Kendilerine yapılan her türlü eza ve cefaya sabrederek, tebliğ vazifesini yerine getirmiştir.
Hz Peygamberin ﷺ hayatının son zamanlarında inen; “Bugün sizin için dininizi Kemale erdirdim, size nimetlerimi tamamladım ve sizin için din olarak sadece islam’dan razı oldum.” (Maide, 3) mealindeki ayet Resulullah’ın ﷺ tebliğ vazifesini tam manasıyla yaptığına işaret etmektedir.
Hz Peygamber ﷺ, ümmetinin büyük çoğunluğunun bulunduğu Hac mevsiminde irat ettiği veda hutbesinde, tebliğ vazifesini layıkıyla yaptığına Allah-u Teâlâ’yı ve ashabını şahit tutarak, bu dünyadan ayrılmıştır.