Bu konunun tam olarak anlaşabilmesi için şirk ve müşrik nedir iyi anlaşılması gerekiyor?
ŞİRK: Allah’a ait ﷻ ait özellikleri, bir kısım varlıklarda da görerek, onları bu özelliklerde Allah ﷻ ile ortak saymak ve Allah’a ﷻ
ait bazı sıfatlarla sıfatlandırmaktır. Şirk kelimesi toplumumuzun bir kısmında taştan, tahtadan, putlara tapmak ve Allah’ı ﷻ
inkâr etmek şeklinde anlaşılmaktadır. Oysaki şirk kalıbına uyan başka birçok meseleden bahsedilebilir.
MÜŞRİK: Allah’a ﷻ ortak koşan demektir. Müşrik, Allah’ın ﷻ hem varlığını hem de birliğini kabul eder.
Ona ait bazı özellikleri bir başkasında da görür. Gökleri ve yeri yarattığını, bütün yetkinin Allah’a ﷻ olduğunu bilir. Ancak birilerini yada bazı varlıkları aracı kabul eder.
Gelelim Resûlün, Allah’a ﷻ şirk koşulmasına; evet birçok şey gibi Allah’ın Resûlünü de Allah’a ﷻ ortak koşmak mümkündür.
Bu yalnızca Allah’a ﷻ ait olan sıfatları ona yüklemekle mümkün olabileceği gibi ona caiz olmayan vasıflar yükleyerek ve onu,
Allah’ı sever gibi severek de Allah’a ﷻ şirk koşmak mümkündür. Hıristiyanların İsa’yı (a.s ) ilâhlaştırmaları bunun için verilebilecek örnektir.
Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?” İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin.” ( Maide, 116 )
(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır. ( Tevbe, 31 )
Ayetlerde de geçtiği üzere Muhammed’inde ﷺ ilâhlaştırılabileceği hakkında Resûlullah ﷺ uyarılarda bulunmuştur.
Ömer’den – Allah ondan razı olsun – rivayete göre, ( bir kere minber üzerinde hutbe irâd ederken ) Resûlullah ﷺ: ” Nasârâ’nın İbn Meryem’i bâtıl üzere methettikleri gibi siz de beni methetmekte mübâlâğa etmeyiniz! Şüphesiz ki, ben bir kulum. Bu sebeple bana, Allah’ın ﷻ kulu ve O’nun Resûlü deyiniz. “ buyurduğunu işittim demiştir.
Biz Beni Amir heyeti olarak Resûlullah’a ﷺ gittik ve sen bizim büyüğümüzsün dedik, Resûlullah ﷺ ” Büyük olan Allaht’ır. “ dedi.
Biz ” Sen fazilet bakımından bizim en üstünümüzsün, vermek bakımından bizim ileride olanımızsın. “ dedik.
Resûlullah ﷺ ” Sakın fazla ileri gidip de şeytanın elçileri olmayınız. ” buyurdu. ( Buhârî )
Resûlullah ﷺ “Allah’ın bana verdiğinden fazlasını söyleyip beni yüceltmenizi istemiyorum. Ben Muhammed İbn Abdullah’ım,
Allah’ın kulu ve Resûlüyüm. ” dedi.
Bir adam, ” Şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Resûlü ve kuludur. “ deyince Resûlullah ﷺ ” Ben Resûl olmazdan evvel kul idim. ” Şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Resûlüdür de! ” buyurmuştur.
( Abdürrezzâk İbn Hemmam, Musannef 2/205 )
Resûlullah ﷺ, kendisini görünce heyecandan titreyen birisini Resûle yakışan bir tevazu ile şöyle sakinleştirdi: ” Sakin ol! Ben bir kral değilim. Ben ancak kurutulmuş et yiyen kadının oğluyum. “ ( İbni Mâce, et’ıme 30 ) İnsana arız olabilecek şeylerin onda bulunması, peygamberliği için bir nakısa değildir. Bu yüzden, yanılarak beş rekat kıldığı bir namazdan sonra bunu kendisine hatırlatanlara, ” Ben ancak bir beşerim, sizin gibi hatırlar, sizin gibi unuturum. ” buyurmuştur. ( Müslim, Mesâcid 19 )
Birine kızıp öfkelenmiş ve öfkesini açığa vuran sözler söylemişse, bunu o kişinin arınmasına vesile kılmasını Rabbinden dileyecek kadar duyarlı ve şefkatlidir. Şöyle buyurur: ” Rabbimden şunu istedim. Ben ancak bir beşerim. Beşerin hoşnut olduğu gibi hoşnut olur, beşerin kızdığı gibi kızarım. Ben ümmetimden herhangi birine, hak etmediği bir beddua etmişsem, onun için bir temizlik,
arınma ve kıyamet günü sana yaklaşma vesilesi kıl! “ ( Müslim, Birr 95 )
Davalarını halletmek için huzura gelenleri, insan olduğunu hatırlatarak, kendisini yanıltmamaları konusunda uyarmıştır.
( Ebu Davud, Akdiye 7 )
Bütün bu rivayetlerden Allah’ın Resûlü hakkında da ölçülü davranmak gerektiğini anlamış bulunuyoruz. Dolayısıyla caiz olan ölçüler dahilinde, Allah’ın Resûlüne itaat bütün Müslümanlar üzerine farzdır. Allah ﷻ; Resûlüne itaati, kendisine itaat olarak saymış ve birçok ayette sadece kendisine itaat değil, kendisiyle birlikte Resûlüne itaate de vurgu yapmıştır.
Nitekim Allah ﷻ bu konuda şöyle buyurmuştur: ” Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik. “ ( Nisa, 80 )
Resûle itaat eden Allah’a itaat etmiş gibidir. Çünkü o, Allah’ın Kur’an da kendisine itaat edilmesini emrettiği bir elçidir.
Kur’an da birçok ayette Resûlullahın ﷺ emrine uyulması gerektiği bildiriliyorken, ona itaatin Allah’a şirk koşmak olduğunu söyleyenler, ancak ilimden yoksun ve hidayetten nasibini almamış cahil insanlardır.
” Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. “ ( Nisa, 59 )
Elbette Allah’ın elçisi hüküm koyar; Ama o asla kendi hevâ ve hevesinden bir şeye helal yada haram diyemez. Onun bu hususta hakkında ayet bulunmaksızın helal yada haram koyması yine Allah’ın ﷻ emri gereğidir.
” O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur´an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. ( Necm, 3-4 )
” (Ey inananlar!) Peygamberin (sizi) çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. İçinizden biribirini siper ederek sıvışıp gidenleri Allah gerçekten bilir. Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar. “ ( Nur, 63 )
İmam Şâfi: ” Sahabe içinde Resûlullahın ﷺ sünneti haber verildiği zaman kabul etmeyen, kendi görüşünü bırakıp sünnete rücû etmeyen ve sünnet olarak onu sabit kılmayan bir kimse bilmiyorum. ” der. Bu konuda bir örnek verir, Şöyle ki:
Ömer -Allah ondan razı olsun – hilafeti döneminde Kâbe’yi tavaf etmeden önce koku sürünmeyi yasaklamıştı.
Âİşe – Allah ondan razı olsun – ” Resûlullah ﷺ harama gireceği zaman ve ihramdan çıkmak için Kâbe’yi tavaf etmeden önce ben onun ihramına koku sürmüştüm ve Resûlullah ﷺ buna bir şey demedi. “ demesi üzerine bu yasağı kaldırmıştır. ” Elbette Resûlullahın sünneti uyulmaya daha layıktır. “ demiştir. ( Buhârî, Hac 18 ; Ebu Davud, Menâsik 10 ; Tirmizî, Hac 77 )
İmam Şâfi bundan sonra: ” Bu olay bize Resûlullahın ﷺ sünnetine uymanın farz bir vazife olduğunu göstermektedir. “ demektedir. Sonra ilave eder: ” Sahabeden sonra tâbiun da bu yolu takip etmişlerdir. Gerek ibadette ve gerekse adetlerde
Resûlden gelen haberleri ” Sünnet ” olarak tespit edip, buna uymayı adet edinmişlerdir. Sünnete tâbi olanlar övülmüş, sünnetten ayrılanlar da kınanmıştır. Bizim nazarımızda da sünnetten ayrılan, ashabın ve tâbinin yolundan gitmeyenler cahiller grubuna dahildir. ” demiştir.