Şimdi bazılarının yanlış anladığı, sünnetin korunmadığına delil gösterdiği ayeti inceleyelim.
Şüphesiz o Zikr’i biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz. ( Hicr, 9 ) Ayetinde kimilerinin zannettiği gibi sadece, Kur’an-ı Kerim korunmamıştır. Sünnette korunmuştur. İslâm âlimleri, burada geçen zikirden maksadın şeriat olabileceği gibi vahiy de olabileceğini söylemişlerdir. Çünkü ulemanın çoğunluğu Allah’tan gelen vahyi ; Vahy-i Metluv ( Tilavet edilen, okunan vahiy ) olan Kur’an-ı Kerim ve Vahy-i gayri Metluv ( Tilavet edilmeyen, okunmayan vahiy ) olan Sünnet-i Seniyye olarak ikiye ayırmışlardır.
Tabi ki burada hemen belirtelim; Bugüne kadar bize korunmuş olarak gelen nebevi sünnet; Takva sahibi, güvenilir, adalet sahibi, zeki ve kuvvetli hafızası olan hadis âlimlerinin eliyle korunmuştur.
İbn Hazm, zikir kelimesiyle sadece Kur’an’ın kast edildiğini söyleyenlerin hiç bir delilinin olmadığını, bu kelimeden vahyin kast edildiğini vahyin ise hem Kur’an’ı hem de sünneti ele aldığını söyler. Ona göre, sünnet Kur’an’ı açıklar. Mesele Kur’an sadece namazın farz olduğunu bildirir. Namazın nasıl kılınacağı ve rükünleri sünnette bildirilmiştir. Sünnetin korunmamış olduğunu düşünürsek namazla ilgili ne kalır?
Dinin tamamının vahiy olduğunu söyleyen İbn Kayyım da ” Zikir “ kelimesinin sünneti de içine aldığı görüşünü benimser.
Ayette, ” Biz sadece Kur’an’ı koruyacağız “ denilmemiştir ki, Kur’an dışındakilerin, yani sünnetin Allah’ın koruması altında olmadığı neticesi çıksın.
Sahih sünnet de Kur’an’ın içindedir. Yüce Allah Kur’an da Resûlune ﷺ itaati, onun hükümlerine boyun eğmeyi emrettiğine, onu her bakımdan örnek olarak gösterdiğine göre o Resûlun ﷺ söz ve fiilleri Kur’an’ın açıklaması olduğuna göre, Allah’ın sünneti korumayı da üzerine aldığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Nitekim Rabbimiz bu vadini gerçekleştirmiştir. Resûlullahın ﷺ söz ve fiilleri daha önce hiçbir benzeri olmayacak bir şekilde bize ulaşmıştır. Usulü hadis ilmi âlimler vasıtasıyla Allah’ın kullarına bir ikramı olmuştur.
Evet, Yüce Rabbimiz Kur’an’ı insanlar aracılığıyla koruduğu gibi, sünneti de başta sahabeler olmak üzere, Tabiin, Tebe-i Tabiin, ve asırlardır yetişen âlimler vasıtasıyla korumuştur.