Allah’a Tevekkül etmek

Salim bb. Ebu Cad’ın anlattığına göre; Hz İsa – selam üzerine olsun – şöyle demiştir:
” Yarının yiyeceğini bugünden hazırlamayınız. Çünkü yarın kendi rızkı ile birlikte gelir. Şu karınca yavrularına bakınız. Eğer; ” Onların karınları küçücük! ” derseniz, o zaman kuşlara bakınız. Eğe; ” Onların kanatları var! ” derseniz, o zaman da şu vahşi hayvanlara bakınız. Onları böyle besleyip semirten kimdir? “

Hz Ömer – Allah ondan razı olsun – diyor ki: ” Sabah kalkınca ne halde olduğuma aldırış etmem. Acaba istediğim gibi miyim,
Yoksa istemediğim bir durumda mıyım, buna önem vermem. Çünkü istediğim hal mi, yoksa hoşuma gitmeyen hal mi,
hakkımda hayırlıdır, bilmiyorum. “

Muttalib b. Henteb’in – Allah ondan razı olsun -rivayet ettiğine göre, Resûlullah ﷺ şöyle buyuruyor:
” Allah’ın size emretmiş olduğu her şeyi bende size emrettim ve O’nun yasakladığı her şeyi bende size yasakladım. Dikkat ediniz.
Rûhül Emin, yani Cebrail bana herkesin hesabına yazılmış olanları ( nasibini ) sonuna kadar elde etmeden ölmeyeceğini bildirmiştir. Eğer herhangi bir kimse nasibinin bir kısmını henüz elde edememişse onu Allah’tan güzel bir şekilde istesin. Çünkü hiçbiriniz, yaptığınız ibadetin Allah katındaki değerini ölçemezsiniz. ”

İbn Abbas – Allah ondan razı olsun – rivayet ettiğine göre, Resûlullah ﷺ şöyle buyuruyor:
” Kim insanların en güçlüsü olmak istiyorsa Allah’a tevekkül etsin. Kim insanların en üstünü olmak istiyorsa Allah’tan korksun.
Kim insanların en zengini olmak istiyorsa Allah katından olana kendi elinde bulunandan daha çok güvensin. “

Rivayet edildiğine göre; Hz davud, oğlu Hz Süleyman’a – selam üzerlerine olsun – şöyle dedi:
” Yavrum, insanın takva sahibi olduğu şu şeyle belli olur. “
1 ) Henüz elde edemediği şeylere ilgili güzel bir tevekkül,
2 ) Elde ettiği şeylerle ilgili güzel bir hoşnutluk,
3 ) Kaçırdığı şeylerle ilgili güzel bir sabır;

Anlatıldığına göre; Ebu Muti Belhî, bir gün, Hatem Esam’a – Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun – “ Duyduğuma göre; uçsuz-bucaksız çölleri tevekkül ile azıksız olarak geçiyormuşsun. “ deyince, Hatem: ” Azığım dört şeydir “ dedi. Ebu Muti: ” Nedir onlar “ diye sorunca, Hatem sözlerine şöyle devam etti: ” Azık dediğim dört şey şunlardır, “
1 ) Dünyayı tüm varlıkları ile birlikte Allah’ın ülkesi olarak görürüm,
2 ) Mahlûkâtın tümünü Allah’ın tayfası olarak görürüm,
3 ) Tüm rızıkların ve rızık kazanma yollarının Allah’ın elinde olduğunu görürüm,
4 ) Allah’ın iradesinin tüm mahlûkât üzerinde geçerli olduğunu görürüm,

Anlatıldığına göre; Adamın biri, bir gün ünlü sûfî Şekik Belhî’ye gelerek ” Bana bir öğüt ver! “ dedi. Şekik de adama şunları söyledi:
Şu üç şeyi aklından çıkarma;
1 ) Allah’a ibadet et. Çünkü O, sana mutlaka sebat ihsan eder,
2 ) Allah’ın düşmanına karşı savaş. Çünkü O, seni mutlaka destekler,
3 ) Allah’ın vadine inan. Çünkü O, mutlaka vadini yerine getirir.

İbn Mesud – Allah ondan razı olsun – diyor ki:
Eğer ilim adamları, ilimlerinin haysiyetini koruyup onu layık olanlar için kullansalardı, mutlaka yaşadıkları dönemin efendileri olurlardı. Fakat ilim adamları dünya kazançları uğruna ilimlerini dünya düşkünlerinin emrine verdikleri için asıl ilme layık olanlara ihanet etmişlerdir. Ben Resûlullah’ın ﷺ şöyle dediğini duymuştum:
” Kim dikkatini bir noktaya yoğunlaştırarak sadece Ahireti düşünürse Allah onun dünya ile ilgili problemlerinin çözümlerini üzerine alır. Fakat kim kendini dünya endişelerine kaptırırsa, Allah onun hangi cehennem vadisinde mahvolup hangi ateş vadisinde azab çekeceğine aldırış etmez. “

Söylendiğine göre; Tevrat’ta şöyle yazar: ” Ey Ademoğlu! Elini kımıldat da rızık açayım. Sana vermiş olduğum emirlere uy ve bana,
hangi şeyin sana yararlı olacağını öğretmeye kalkışma! “

Hz Ali – Allah ondan razı olsun – diyor ki: İslâm şu dört şey üzerine ayakta durur:
1 ) Yakîn 2 ) Adalet 3 ) Sabır 4 ) Cihad
Hz Ali’nin – Allah ondan razı olsun – bu sözünü inceleyen ilim adamları, bu dört prensibi şöyle açıklıyorlar:

Yakîn ikiye ayrılır: Birincisi kulun ihlâsla Allah’a ibadet ederek bu ibadetle ne dünyevi bir amaç ne de insanların takdirini beklememesidir. İkincisi de kulun Allah’ın vadi olan rızıktan yana emin olmasıdır.

Adalet prensibi ikiye ayrılır: Birincisi, başkasının hakkını üzerinde taşıyan kul, karşı taraf istemeden bu hakkı vermesidir.
İkincisi, eğer kulun başkasında hakkı varsa onu geri isterken karşı tarafa kolaylık göstermesidir.

Sabır prensibi ikiye ayrılır: Biri, kulun Allah’ın farzlarını yerine getirme konusunda sebat göstermesidir. Öteki, kulun Allah’ın yasaklarına karşı direnmesidir.

Cihad prensibi ikiye ayrılır: Biri, düşmanın olan şeytanı hiç aklından çıkarmamandır. Çünkü sen, onu aklından çıkarsan bile,
o hiç bir zaman seni aklından çıkarmaz. O bir kurt gibidir. Sürüye dalınca gözden kaçırdığın her koyunu kapıverir. Öteki, insanoğlunun,
başına gelen fitnelerin çoğu dünya malından kaynaklanır. Buna göre; Az malla yetin ki, malın seni aldatmasın.

Anlatıldığına göre; Bir gün Şekik Belhî, Hatem Esam’a – Allah her ikisine de rahmet eylesin – ” Ne kadar zamandır yanıma gidip geliyorsun? “ diye sordu. Hatem: ” Otuz yıldan beri “ diye cevap verdi. Şekik: ” Peki, bu otuz yılda ne öğrendin? “ Hatem: ” Bu otuz yıl zarfında altı şey öğrendim. Eğer o altı şey uyarınca amel edersem, bunların, beni dünya fitnesinden kurtaracağını umuyorum. “
Şekik: ” O altı şeyi bana da anlat da, ola ki, onlarla amel ederek ben de kurtulurum. “ Bunun üzerine Hatem, sözlerine şöyle devam etti:

Öğrendiğim altı şeyin birincisi şudur: Yüce Allah’ın şu Ayetini düşündüm:
” Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın…… “ ( Hud, 6 )
Bu Ayet üzerine düşününce kendimin de Allah’ın rızıklarını üstlendiği o canlılardan biri olduğumu gördüm. O zaman payıma ayrılan, Rızkın mutlaka beni bulacağını anladım. Çünkü Yüce Allah onca iri yarı bir canlı olan filin rızkını verdiği gibi, bütün minikliğine rağmen, Sivrisineğin rızkını da ihmal etmemektedir. Bu düşünce ile Dünya ile ilgili tüm işlerimi Allah’a havale ederek kendimi ibadete verdim, dünya ile ilgili işlerimi hiç düşünmüyorum. Hatem’in sözleri sona erince Şekik, kendisine ” Ne güzel prensip öğrenmişsin! Peki, ikincisi nedir? “ diye sordu.

Öğrendiğim şeylerin ikincisine gelince, Yüce Allah’ın şu Ayetini düşündüm:
” Mü’minler ancak kardeştirler…… ” ( Hucurat, 10 )
Gördüm ki, bu ayete göre; Tüm müminler kardeşlerimdir. Buna göre; İnsan kardeşlerine karşı müşfik olmalıdır. Yine gördüm ki, İnsanlar arasında beliren tüm düşmanlıkların kıskançlıktan kaynaklandığını gördüm. Bu yüzden olanca gayretimi harcayarak, Kıskançlığı kalbimden söküp atmayı başardım. Böyle olunca doğunun ucundaki bir müminin başına bir musibet gelse, Bu musibet sanki benim başıma gelmiş gibi haz duyar oldum. Buna karşılık batının ucunda bir mümin bir hayra kavuşsa, Kendim kavuşmuşum gibi haz duyarım. Hatem’in sözleri sona erince Şekik, kendisine ” Ne güzel prensip öğrenmişsin! Peki, üçüncüsü nedir? “ diye sordu.

Öğrendiğim şeylerin üçüncüsüne gelince, her insanın bir sevgilisi olduğunu ve sevenin sevgisini ortaya koyması gerektiğini görünce, Baktım ki, benim asıl sevgilim Allah’a ibadet etmektir. Çünkü bunun dışında kalan tüm sevgililer, bir gün beni terk edeceği halde, Allah’a karşı yaptığım ibadet; Mezarda da, Mahşerde de ve Sırat köprüsü üzerinde de benimle birlikte olacaktır. Bu yüzden diğer bütün sevdiklerimi bir yana atarak Allah’a ibadeti kendime gerçek sevgili olarak seçtim. Hatem’in sözleri sona erince Şekik, kendisine
” Ne güzel prensip öğrenmişsin! Peki, dördüncüsü nedir? “ diye sordu.

Öğrendiğim şeylerin dördüncüsüne gelince, herkesin bir düşmanı olduğunu ve her düşman, insana düşmanca davranacağı için, Bu düşmanlığa karşı koymak gerektiğini görünce baktım ki, benim kâfir ile şeytan olmak üzere iki düşmanım vardır. Biraz düşününce anladım ki, kâfirin bana karşı olan düşmanlığı, şeytanınkinden daha az önemlidir. Çünkü kâfir üzerime saldırınca, Eğer beni öldürürse şehit, eğer ben onu öldürürsem sevap sahibi olurum. Fakat baktım ki, şeytanın bana karşı olan düşmanlığı daha tehlikelidir. Çünkü o beni görebildiği halde ben onu göremiyorum. O bu avantajı kullanarak devamlı şekilde beni kendisi ile birlikte, Cehenneme sürüklemek için çalışıyor. Bu yüzden hayatım boyunca diğer düşmanlıkları ikinci plana atarak şeytanın düşmanlığına karşı koymayı ön plana aldım. Hatem’in sözleri sona erince Şekik, kendisine ” Ne güzel prensip öğrenmişsin! Peki, beşincisi nedir? “ diye sordu.

Öğrendiğim şeylerin beşincisine gelince, herkesin bir evi olması gerektiğini ve bu evin yapım ve bakımı ile meşgul olunması icap ettiğini gördüm ve benim evimin de mezar olduğunu tespit ederek kendimi onun yapım ve bakımına verdim. Hatem’in sözleri sona erince Şekik, kendisine ” Ne güzel prensip öğrenmişsin! Peki, altıncısı nedir? “ diye sordu.

Öğrendiğim şeylerin altıncısına gelince, her şeyin bir talibi olduğunu, benim talibimin de Azrail olduğunu ve onun beni almaya ne zaman geleceğini bilmediğimi görünce kendimi kocasının evinde gerdeğe girecek bir gelin gibi Azrail’in gelişine daima hazır tuttum ki,
O beni almaya gelince kendisinden mühlet istemek zorunda kalmayayım.

Hatem sözlerini noktalayınca, Şekik, kendisine: ” Ne güzel prensipler öğrenmişsin! Eğer bunlara uyarsak sen de, ben de dünya fitnesinden kurtuluruz. “


Sosyal Ağda Paylaş

Bir yanıt yazın