Meymun b. Mihran diyor ki: Halife Ömer b. Abdülaziz bana ayda iki sefer yanına varıp kendisini görmemi emretmişti.
Ben de bir defasında onu ziyaret etmeye vardığımda o beni sarayının kulesinden gözetleyip uzaktan görmüştü. Bu yüzden sarayın kapısına varmadan beni içeri almalarını emrettiği için hiç beklemeden yanına girmiştim.
İçeri girince halifeyi bir minderde oturur buldum, gömleğini yamalıyordu. Kendisine selam verdim. Selamımı aldıktan sonra,
beni de yanına alarak oturduğu mindere oturttu. Arkasından devlet adamlarımızın, güvenlik kuvvetlerimizin, hapishanelerimizin,
durumunu sordu, mahallî adetlerimiz hakkında bilgi istedi. Daha sonra özellikle benim durumumu sordu.
Sorularına gerekli cevapları verdikten sonra, yerimden kalkmış gidiyordum. Giderken kendisine: ” Ey Müminlerin emîri,
Ailende az önce Yaptığını gördüğüm işini yapacak biri yok mu? “ diye sordum. Bana şu cevabı verdi:
” Ya Meymun, dünyada nerede olursan orasının şartlarına razı olmalısın. Biz bugün burada olduğumuz gibi, yarın da başka bir yerde olabiliriz. “ Halifenin bu cevabı üzerine yanından ayrılıp gittim.
Ebu Mansur b. Abdullah Ferazî’nin Semerkand’da anlattığına göre; Katade – Allah ondan razı olsun – bir gün şu ayeti okudu:
Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! ( Nahl, 58 )
Katade – Allah ondan razı olsun – Ayeti okuduktan sonra şunları söyledi:
Ayette anlatılan tutum, Müşrik Arapların idi. Azîz ve Celîl olan Allah ﷻ bize onların durumunun çirkinliğini anlatmaktadır.
Mümine gelince O Allah’ın ﷻ kendisine ayırdığı paya razı olmalıdır. Azîz ve Celîl olan Allah’ın ﷻ kullar hakkındaki takdiri,
kulun kendisi ile ilgili kendi takdirinden daha hayîrlıdır. Ey Ademoğlu, Allah’ın ﷻ senin hakkındaki hoşuna gitmeyen takdiri,
senin kendinle ilgili sevdiğin takdirinden senin için daha hayîrlıdır. Buna göre Allah’tan kork ve O’nun hakkındaki takdirine razı ol.
Katade’nin – Allah ondan razı olsun – bu sözleri Azîz ve Celîl olan Allah’ın ﷻ şu ayetine uygundur:
……Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ( Bakara, 216 )
Yani; Allah ﷻ dünyaca ve dince yararınızın nerede olduğunu bilir, oysa siz bilemezsiniz. Buna göre O’nun hakkınızdaki takdirine,
razı olunuz. Çünkü siz, yararınızın nerede olduğunu bilemezsiniz.
Ehl-i hikmetten bir zatın belirtiğine göre:
” İnsanın aşacağı konak yerleri dörttür: 1 ) Dünyadaki ömrümüz. 2) Kabirde kalışımız. 3) Mahşerdeki beklememiz,
4) Uğrunda yaratıldığımız ebedi barınağımız. “
Dünyadaki ömrümüz: Bir hac kafilesinin yoldaki durumuna benzer. Hacı adayları yolda giderken süratle yol almak,
zorunda oldukları için ne doğru dürüst dinlenebilirler ve ne de yüklerini indirip hayvanlarını salıverebilirler.
Kabirde kalışımız. Hac kafilenin bir konak yerindeki konaklamasına benzer. Kafiledekiler burada yüklerini indirerek bir gün veya
bir gece dinlendikten sonra yine yola çıkarlar.
Mahşerdeki beklememiz: Hac kafilesinin Mekke’deki haline benzer. Dünyanın her tarafından gelen kafileler orada
büyük bir kalabalık halinde toplanmışlardır. Burada toplanmış olan hacı adayları gerekli ibadetleri yaptıktan sonra grup grup,
sağa sola dağılırlar. Tıpkı bunun gibi kıyamet günü de insanlar hesaplaşmayı bitirince grup grup Cennete ve Cehenneme ayrılırlar.
Şekik b. İbrahim – Allah ondan razı olsun – diyor ki: ” Yedi yüz ilim adamına şu beş soruyu sordum. Hepsi de bana aynı cevabı verdi. “
- Onlara, ” Akıllı kimdir? “ diye sordum. Bana ” Dünyayı sevmeyen kimsedir. “ diye cevap verdiler.
- Onlara, ” Zeki insan kimdir? “ diye sordum. Bana ” Dünyanın aldatamadığı insandır. “ diye cevap verdiler.
- Onlara, ” Zengin kimdir? “ diye sordum. Bana ” Allah’ın kendisine ayırdığı paya razı olan kimsedir. “ diye cevap verdiler.
- Onlara, ” Fakîh ( ilim adamı ) kimdir? “ diye sordum. Bana ” İhtiyacından fazla dünyalık istemeyen kimsedir. “ diye cevap verdiler.
- Onlara, “Cimri kimdir? “ diye sordum. Bana ” Malındaki Allah hakkını ayırıp vermeyen kimsedir. “ diye cevap verdiler.
Söylendiğine göre; ” Allah ﷻ kuluna şu üç sebepten gazaplanır. “ - Kulun Allah’ın ﷻ emirlerini yerine getirmemesi.
- Kulun Allah’ın ﷻ kendisine ayırdığı paya razı olmaması.
- Kulun istediği bir şeyi elde edemediği için Allah’a ﷻ gücenmesi.
” ……… hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ” ( Maide, 38 )
Fıkıh âlimlerine göre, on sarı lira çalanın eli kesilir. Bu on sarı lira, mümin bir kulun elinin kesilmesinin gerektirecek asıl suç unsuru değildir.
On sarı lira çalan kimsenin eli aslında şu iki sebepten kesiliyor:
1 ) Müslümanların mal dokunulmazlığını çiğnemiş olması.
2 ) Allah’ın kendisine ayırış olduğu paya razı olmayıp, başkasının malına el uzatmış olması.
İşte bu iki sebepten dolayı Allah ﷻ on sarı lira çalan hırsızın elinin kesilmesini emretmiştir. Böylece hem hırsız işlediği suçun,
cezasını çeksin ve hem de Allah’ın ﷻ ayırdığı paya razı olmaları yolunda başkalarına ibret verici bir ders olsun.
Buna göre mümin, Allah’ın ﷻ kendisine ayırdığı paya razı olmalıdır. Çünkü Allah’ın ﷻ ayırdığı paya razı olmak Peygamberlerin ve
salih kulların huylarındandır.
Bir ilim adamının belirttiğine göre; şu on şey zâhidlerin titizlikle uydukları prensiplerdir:
1 ) Onlar şeytana karşı düşman olmayı farz bilirler:
Çünkü Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır. “ ( Fatır, 6 )
2 ) Onlar hüccetsiz hiç bir amel işlemez:
Yani kıyamet günü lehlerine hüccet olacağı kesin olmayan hiçbir amel işlemezler. Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor:
” ……… De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” ( Bakara, 111 )
3 ) Onlar ölüme hazırlıklı olurlar:
Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” Her canlı ölümü tadacaktır. “ ( Al-i İmran,185 )
4 ) Onlar Allah için severler ve Allah için darılırlar:
Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir……… ” ( Mücadele, 22 )
Yani mümin olan kimse ile Allah’ın emrine karşı çıkan kimse arasında babası, oğlu, kardeşi ve akrabası olsa bile dostluk olamaz.
5 ) Onla iyiliği emredip kötülüğü men ederler:
Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” ……… İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” ( Lokman, 17 )
6 ) Onlar gördükleri şeylerden ibret alırlar:
Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. ( Al-i İmran, 191 )
7 ) Onlar kalplerini Allah’ın rızasına uygun olmayan şeyleri düşünmekten korurlar:
Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. “ ( İsra, 36 )
8 ) Onlar Allah’ın rahmetinden ümit kesmezler:
Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. ” ( Zümer, 53 )
9 ) Onlar Allah’ın tokatından olmazlar:
Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz. “ ( Araf, 99 )
10 ) Onlar ne Allah’ın kendilerine verdiği dünyalığa üzülürler ve ne de kaçırdıkları fırsatlara hayıflanırlar:
Yüce Allah ﷻ şöyle buyuruyor: ” Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez. “ ( Hadid, 23 )
Yani kul yararının kaçırdığı fırsata mı yoksa ele geçirdiği şeyde mi olduğunu bilemez. Bu yüzden her iki durumda da aynı olmalıdır.
Bu bakımdan mümin iğne yapraklı bir ağaca, münafık da güle benzer. İğne yapraklı ağaç soğukta da sıcakta da aynı olur. Buna karşılık gül en hafif bir hava değişiminden bile etkilenip bozuluverir.
Tıpkı bunun gibi mümin gerek sıkıntılı ve gerekse bolluk hallerde aynı olur, Allah’ın ﷻ kendisine ayırdığı paya razı olur. Buna karşılık,
Münafık Allah’ın ﷻ kendisine ayırdığı paya razı olmaz ve bu yüzden nimet zamanında azıp sıkıntı zamanında hayıflanır, tasalı olur.
O halde mümin, Peygamberlerin ve zâhidlerin davranışlarını örnek edinmeli, buna karşılık kâfirlerin ve münafıkların davranışlarını,
örnek almaktan kaçınmalıdır. Tevfik yüce Allah’tandır.