“Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım isteriz. “ (Fatiha, 5)
Şimdi soruyoruz; sen, senin gibi hayatta olan bir insandan yardım isterken ne düşünüyorsun?
“O insanın Bir şey yaratmaya gücü olduğuna mı inanıyorsun?”
Peki; Allah’tan bir şey istediğin zaman,
Ne düşünüyorsun?
“Allah’ın yardım için vesileleri yarattığına, yaratacağını inanıyorsun.”
Ve herhangi birinden yardım isterken; Onun da yardımını; Allah yaratacağına inanarak istiyoruz.
Şimdi ise;
Vehhabi Selefi zihniyetinin önümüze koyduğu ayetlerden 2 tane örnek alalım..
“O, Allah’ı bırakır da kendine ne zarar, ne de fayda veren şeylere tapar. Bu da derin sapıklığın ta kendisidir.”
( Hac, 12)
“De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. De ki: “O´nu bırakıp da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz?” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?” De ki: “Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.” (Ra’d, 16)
Dikkat ederseniz iki ayette de; “Allah’ı bırakıp” İfadesi geçiyor; buradaki tapmak kelimesi, Müşriklerin Allah’ın yaratma sıfatını, Hâşâ; Allah’tan alarak putlara vermesi ile, yaratma sıfatı vermiş oldukları putlara dua etmesi ile alakalıdır.
Hiçbir Müslüman ise araya koyduğu vesilelere, Hâşâ; Allah’ın sıfatını yüklemez.
Bu sefer de diyorlar ki; İyi ama buradaki yardım diri olan bir vesileden isteniyor.
Biz bunu demiyoruz; Dediğiniz gibi olabilir. Burada pek itiraz edemeyiz. Ancak;
Yardım istenilen yada çağırılan vesile, Ölü ise; işte bu şirktir…
Buna da bir ayet ile cevap verelim…
Ama önce şu Ayet-i kerimeleri bir kenara not tutalım…
“Şüphesiz İbrahim, Allah’a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah’a ortak koşanlardan değildi. O’nun nimetlerine şükreden bir önderdi. Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. Ona dünyada iyilik verdik. Şüphesiz o, ahirette de salihlerdendir. Sonra da sana, “Hakka yönelen İbrahim’in dinine uy. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi” diye vahyettik.”
(Nahl, 120-121-122-123 )
Dikkat ederseniz Kur’an-ı Kerim İbrahim Peygamberden bahsederken; Allah’a itaatkar,
Hakk’a yönelen, ASLA MÜŞRİKLERDEN OLMAYAN; Nimet’e şükreden bir zat olduğunu belirtiliyor.
Şimdi konumuza dönelim.
“Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara, 260)
Dikkat ederseniz “Bana dua edin” (mümin, 60)
Ayetinde ki gibi “Dua” Kalıbı ile …
Allah-u Teâlâ; Hz İbrahim’e (Aleyhisselam) Bir peygambere, ölü olan kuşlara seslenmesini
ve onları çağırmasını emrediyor. Hem de “Dua” Kalıbıyla.
Dikkat edin; Burada Allah bana dua edin demiyor. “Onları ‘ölü olan Kuşları’ çağır!”
Diyor. Onlara seslenmesini istiyor.
Şimdi burada; Hz İbrahim (Aleyhisselam) ölü kuşlara seslenirken; seslendiği ölü kuşların kendi kendine mi geleceğine mi inanıyor?
Hayır, Ölü kuşların gelmesindeki fiili, Allah’ın yarattığını biliyor. Ama bunu dile getirmiyor!
İşte; Bu hayvanlara (ölü kuşlara) kendilerinin yapamayacakları ancak Allah’ın yapabileceği bir şey için sesleniyor.
Şimdi konunun başına ne demiştik. Hani birkaç tane ayet-i Kerime vermiştik.
Nahl süresi, 120-121-122-123
Bu ayeti kelimelerin ana fikri neydi? Hz İbrahim’in (Aleyhisselam) müşrik olmaması idi. Hz İbrahim (Aleyhisselam) Müşrik değilse, Hz İbrahim’in (Aleyhisselam) yapmış olduğunu Bizim yapmamız nasıl Müşrik sıfatı oluyor?
Bu sefer de söyle bir daha ortaya atıyorlar…
İyi de o peygamber…!!!! Şirk olan bir şeyi; Allah-u Teâlâ; Peygamberine mi emrediyor?
Demek ki; Yapılan fiilin; Yaratılma anının, Allah’tan olduğunu bilerek, ölüye seslenmek, ölüden yardım istemek, onu çağırmak. Bu gibi eylemlerde bir beyis yoktur.
Ölüden yardım istemek konusunda; Bir başka Ayet-i kerime;
“Hani, bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Hâlbuki Allah, gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı. Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.” (Bakara, 72-73)
Bir mahkemenin sonuçlanması, Suçlunun ortaya çıkması, Adaletin yerini bulması için, ölüden medet umdular. Bunu da Allah emretti.
İbrahim Peygamber (Aleyhisselam) kalbi mutmain olsun diye, ölüden medet buldu.
Musa Aleyhisselam ve kavmi bir mahkemede Adalet sağlansın diye ölüden medet umdu.
Demek ki; Bir ölü, Allah’ın izniyle, icabet edebiliyormuş. Biz bunun ruhen olduğunu söylüyoruz. Kur’an’daki örnekler, artı olarak bedenin de canlanması ile ilgili. Yani bir ötesi beden ile oluyorsa, Ruh ile olması aklen daha çok kabul edilen bir şey değil midir?