Arapça “deyn” kökünden gelen, ceza (karşılık)
ıvaz, adet; hesap, hüküm, ibadet, itaat, şeriat ve millet gibi manaları ifade eden “din” kelimesi, kur’an-ı Kerim’de, çok sık geçmektedir. “Yevmü’d-din” (Din günü); hesap ve ceza günü manasına gelir.
Din, millet, şeriat gibi kelimelerin lafızları farklı da olsa manaların aynı olmakla birlikte geçerli olabilmesi için Allah tarafından gönderilen bir peygamber esasına dayanması gerekir. Genellikle Din Allah-u Teâlâ’ya, millet peygambere, mezhep ise müctehide nispet edilmiştir. Seyid Şerif Cürcani (816/1413) Dini; “Akıl sahiplerini, peygamberin açıkladığı hususları kabule davet eden ilahi bir vaaz’ı” Şeklinde tarif ederken; Molla Hüsrev (885/1480); “Akıl sahiplerini Hüsn-i ihtiyarlarıyla bizzat Hayır olan şeye sevk eden ilahi bir kanun” olarak tarif etmiştir.
Kastetmek, asıl, ön, öne geçmek ve İmam olmak, gibi manalarını ifade eden “emm” kelimesinden gelen ümmet, kendilerine peygamber gönderilmiş topluluk, cemaat-i kesire, Allah tarafından peygamberin, hak dinine davet etmeye emredildiği cemaat,
Her kabileden bir taife veya Her nevi hayrı Cem eden insan gibi manalarda kullanılmıştır.
Ayetlerde Hz Muhammed’in ﷺ diğer dinlerin hepsine Üstün gelmesi için Hidayet ve hak din ile gönderildiği açık bir şekilde beyan edilmiştir.
“Kim, İslam’dan başka din ararsa bu asla kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana gidenlerden olacaktır.” (Al-i İmran, 85)
“Allah nezdinde din islamdır. Kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve kıskançlıktan dolayıdır. Allah’ın ayetlerini inkar edenler bilmelidir ki, onun hesabı çok çabuktur.” (Al-i İmran, 19)
Ayetleri ile Allah katında geçerli dinin islam olduğu açıklanmış ve önceden kendilerine ilahi kitap verilen Yahudi ve Hristiyanların hak dinin mensubu olma vasfını kaybettiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca;
“Bugün sizin dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için slamı din olarak beğendim.” (Maide, 3)
Ayeti ile Hz Muhammed’in ﷺ getirdiği son ilahi dinin Kemale erdiği ve islam’ın esaslarının tamamlanarak mükemmel bir din olduğu açıklanmıştır. İslam’ın artık helal ve haram gibi hükümlerinde bir değişiklik ihtimalinin kalmadığı, eksik bir yerinin bulunmadığı ifade edilerek; Müslümanlardan bundan böyle başka bir tebliğ beklemeden ve bir şeye ihtiyaç duymadan, İslam’ın esasları istikametinde hayatlarını sürdürmeleri istenmiştir.
Allah katında hak din sadece İslam olduğundan, özellikle Müslümanların dilinde din tek başına kullanıldığında islam kastedilir.
Yalnız akla ve hissiyata bağlı ve mahkum olan bir din, insanın fıtratına Uygun olmadığı gibi insanlığı saadete ulaştıracak vasıflardan da mahrumdur. Bu sebeple pozitivisit din anlayışı,
Allah’ı yüceltmek yerine onu insan seviyesine indirme suretiyle Mukaddes değerleri reddeden ve insanı şiddetli sıkıntılara sevk ederek, derin bunalımlara iten bir iddiadan ibaret kalmıştır. Sadece deney, gözlem ve akıl esas alınarak oluşturulan bilim ve fennin dinin icra ettiği vazifeyi yerine getirmesi mümkün olmadığından, dinin insan ve toplum üzerinde icra ettiği müspet neticeleri bunlardan beklemek, hem dini hem de bilimi doğru bir şekilde anlamamaktan kaynaklanmaktadır.
İslam dini, insanlara fani olan ma’budlardan yüz çevirmeyi emretmiş ve ibadeti yegane
Ezeli yaratıcı olan Allah’a mahsus kılmıştır.
Hak Teâlâ, beşeriyetin mutluluğunu Allah’a kulluk esasına bağlamış ve bunun takbikinide insanın ihtiyarına bırakmıştır. Bu itibarla Allah’tan A gitse de Allah’ın dışındaki varlıklara tapanlar ebedi bir hüsran ve azap ile karşı karşıya kalırlar. Firavun ve Nemrut’un kavimleri misalinde olduğu gibi insanlık tarihine bakıldığında bunun pek çok örneklerini görmek mümkündür.